Sisifos Çıkmazı
Yunan mitolojisinde onlarca tanrı, yarı tanrı ve karakter var farklı didaktik hikayelerle bezenmiş. Olimpos'ta yaşayan 12 titan / tanrıdan en çok bilinenleri Zeus, Hades, Apollo ve Atena zannederim. Romalıların Venüs dediği; ünlü Türk büyüğü tanrıça Afroditi bizim nesil iyi bilir. Bunların içinde Romalıların Satürn dediği Kronos'u (kronometre sözcüğünün kök ve eklerine dikkat lütfen!) ilginç bulmuşumdur hep; belki de zamanı yöneten bir tanrının olmasını tuhaf bulmam yüzünden? Zaman kefere yarı-tanrılara teslim edilemeyecek kadar değerli halbuki 😉.
Mitolojik kıssa ve menkıbeler ile ilk kez Milliyet Çocuk Dergisi okurken 1970lerin sonlarında karşılaşmıştım Haldun Taner’in yazılarıyla. Sonra kısa bir süre de olsa, DTCF'de İngiliz Dili ve Edebiyatı masteri yapınca, ister istemez mitoloji metinlerine ve karakterlerine aşina olmaya başlıyorsunuz yoğun biçimde. Hamilton'ın en klasik mitoloji kitabını alıp okuyamadım gerçi.
Batı edebiyatı çok ciddi biçimde Yunan mitolojisi öykülerinden nemalanan ve düşünce altyapısını besleyen bir ekol ile bugünkü haline evrilmiş durumda. Hala pek çok iyi yazar ve filmde atıflar vardır buradaki öykülere. Matrix üçlemesinde bile o kadar çok gönderme vardı ki Yunan tanrılarına... Albert Camus'nun da Sisifos ile ilgili bir öyküsü varmış, okumadım...
Sisifos yaptığı bir yamuk sonrasında tanrılardan ceza alan bir kral. Cezası her gün dev bir kayayı bir tepenin eteklerinden alıp zorla iterek tepenin en üstüne kadar çıkartmak. Ancak her seferinde kaya yuvarlanarak geri gelir ve Sisifos bunu her gün tekrar etmek zorunda kalır. Bu öykü biz ölümlülerin çıkmazını sembolize eder:
Her gün aynı taşı yuvarlayarak itmek sonra uyanınca o taşı yine aşağıda bulmak ve tekrar yukarı itmek şeklinde tezahür eden bir fasit daire. Rutin. Monotonluk. Bungunluk ve bezginlik. Hayat dediğimiz döngüsel çemberin içinde Sisifos gibi kaybolup gidiyoruz; çoğumuz aynı çarkı çevirip duran kafesteki hamsterlar gibiyiz. O kadar mutsuz ve amaçsız rutinlere gark etmişiz kendimizi.
Yapabileceğimiz şeyler var bu daireyi kırmak için. Elbette hiç birimiz zamanın efendisi değiliz. Olamayız da. Zira zamana hükmedebilen aslında herşeye hükmedebilendir. Ama bazı şeylerin gidişatını değiştirecek güce sahibiz. Gündelik rutini kırabiliriz örneğin, üstelik öyle çok da para harcamadan:
Şehrin bilindik yüzünden kaçmak için ani bir kararla yolumuzu bindiğimiz otobüsü değiştirip hiç görmediğimiz bir kenar mahallede esnafla sohbet edebiliriz küçük taburelerde koyu çayı yudumlarken. Ya da arabaya atlayıp en yakın kasaba veya şehre dalıp sokaklarda başıboş dolaşabiliriz umarsızca. Veya hiç evden bile çıkmadan sosyal medya diyeti yapıp farklı bir kitap okumayı veya az bilinen ama ödüllü bir İran ya da İskandinav filminde kaybolabiliriz bir kaç saat. Olmadı, telefon rehberini açıp belki de yıllardır aramadığımız eski bir dostu çaldırıp hasbihal edebiliriz. Hiç birisi zor ve pahalı değil.
Kronos diye bir zaman tanrısı yok. Sisifos zaten hiç var olmadı. Zamanın tanrısı olmadığımız kesin ama katili de olmamız gerekmiyor. Bırakın o kaya yine yuvarlansın ama her seferinde başka bir patikadan itersek kayayı ertesi sabah farklı bir dere yatağından su içerek başlayabiliriz yeni güne. Evet o kaya hep biz ölümlülerin karşında duruyor olacak ama tanrılar taşı iteceğimiz patikaya karışacak durumda değiller!
Değişiklik iyidir ve nedense iyi gelir insana.
Yorumlar
Yorum Gönder