Ana içeriğe atla

Kızılcık Şerbeti ve Likörlü Zemzem

Likörlü Zemzem ve Kızılcık Şerbeti

Bir kaç paylaşımımda pek televizyon izleyemediğimi farklı vesileler ile ifade etmiştim. Hele ülke çapındaki popüler eğlence kanallarının bazı yapımcı şirketlere ısmarlatarak esen rüzgara uygun yazdırdıkları senaryolarla süslenmiş TV dizilerini hiç izleyemiyorum, karikatürize tiplemeler ve sığ sosyolojik önyargılarla bezenmiş senaryoları gereği..  Ancak, bir iki günlüğüne baba evinde olmanın etkisiyle bir taraftan sohbet ederken diğer taraftan açık olan  televizyon kanalındaki bir dizinin hızlandırılmış özetini izledik yeni bölüm öncesi - teaser moduyla...

Daha önce Netflix'te yayınlanan "Bir Başkadır" adlı mini dizisinin ne kadar gerçekçi biçimde Türkiye'deki sosyodemografik yapıyı yansıttığını söylemiştim. O beğendiğim dizideki bir kaç oyuncuyu burada görünce konuya odaklandım. 

Eski Yeşilçam filmlerinde çok tutan bir nüve vardı senaristlerin ve yönetmenlerin hep kullandığı ve o dönemki Türk halkının ilgisini çok çeken. Zengin fabrikatörün kızı - fakir ama gururlu gencin naif aşkı (veya tersi - patronun şımarık ve uçarı oğlu ile ustabaşının işçi ve ay parçası kadar güzel kızının yakınlaşması, vb), Hulusi Kentmen, Tarık Akan, Hale Soygazi dönemi filmleri... 

Bu dönemde - elbette mevcut ve ekonomik olarak da artık güçlenen hakim siyasi konjektüre yakın olmanın da Makyavelist doğası gereği - muhafazakar (yeşil sermayeli) zenginler ile liberal (ve sözde sol tandanslı) ve 'çağdaş' söylemi olan sevgililerin çatışması üzerine kurulu diziler popüler olmaya başlamış durumda... Zengin kız-fakir oğlan repliği yerini mufazakar kız-eyyamcı zampara ikilisine (veya tersi) bırakmış durumda zannederim. 

Bu tür dizilerin hayatta kalma süresi ve reytingleri konusunda hiç bir fikrim yok. Kendi açımdan itiraf etmek gerekirse bir daha asla kanalı, günü ve saatini merak edip, bulup izleyeceğim bir dizi olmayacak. Ancak dikkatimi çeken ısrarlı bir şekilde ekranın sol alt köşesine; "gerçek olaylara dayalı" olduğu ibaresini sabitlemiş olmaları. Elbette gerçek olaylara dayalı olması çok normal; bu ülkenin gerçeği bu... Hepimiz farklı sosyal, finansal, ailevi ve dini yapılardan geliyoruz ve toplumsal bir canlı türü olmamız hasebiyle de etkileşim içinde oluyoruz; iş ve okul  gibi sosyal ortamlarda...

"Kan kustuk kızılcık şerbeti içtik" deyimine atıf ile dizinin ismi seçilmiş zannederim. "Kol kırılır yen içinde kalır" demenin farklı bir yolu denenmiş sanki bir taraftan aileler arası çatışmayı perdeleme çabasıyla. Ancak, iyi roman veya iyi film yazmanın en önemli kıstası (condicio sine qua non: çarpıcı bir olay örgüsü ve çatışma kurgusu yakalamanın dışında elbette) karakterlerin sağlam ve istikrarlı biçimde kurgulanması. Kızılcık Şerbeti dizisinin özetini izlediğimde fark ettiğim şey ise; karakterlerin aşırı karikatürize edilmiş olması ve bol aldatma ve karşıt karakterlerinin yakınlaşması üzerine senaryonun kurgulanmış olması idi... Maalesef. 

İnanılmaz şatafatlı yaşamlar, hizmetkarları olan muhteşem yalılar ve konaklar, müzevir kötü kadın karakterler, finansal olarak güçlü ve uçkuru çözük zengin erkekler, kimin kimi götürdüğü belli olmayan sözde tesadüfi ama girift yakınlaşmalar, çıkarcı ve hedefe kilitli her yol mübah mottosuyla yaşayan kaypak tipler ile bezeli eğlencelik bir dizi olmuş - gördüğüm kadarıyla. Farklı katmanlardan gelen değişik sosyolojik tipolojileri yakalamaktan daha ziyade abartarak şişirmiş bir yapım olmuş.

"Kızılcık şerbeti" yerine "likörlü zemzem" tadında bir dizi olmuş. Zenginliği sadece parasal güç zannederek, daha bu yeni standardı sindiremeden zihinsel aşama kaydedemeden sınıf atlayan ve inancını ve dini sorgulamadan sosyete olmaya çalışan Anadolu muhafazakarlığını daha iyi irdelemeden kaliteli bir dizi yapmak zor görünüyor. 

Hepimizin hayatının aslında bir senaryo malzemesi olduğu ve herkesin kendi yapımı filmini izlediği bu alemde iyi seyirler demek de bir kült klişe oldu zannederim. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Masal

Masal ... Neden olsun isteriz, Masallardaki aşklar gerçek? Mutlu gülüşler sonsuz, Birliktelikler, sorunsuz? ... Niye çok isteriz hep? O da beni - benim kadar, Ve hatta benden de çok... Daha da çok sevsin diye? ... Nedir karşılıksız aşkları; Bu kadar değerli ve unutulmaz, Kavuşulan aşkları ise sıradan yapan? Nedir aşkı, maşuktan bile kopartan? ... Niye bekleriz hep, tutkuyla sevip de, Karşılık bulamadığımız aşklar; Önümüzde serpilip büyüsün diye, Bilerek ve beyhude bir çırpınış ile? ... Neden çok sevilen anlamaz, Sevildiğini ve değer verildiğini? Bu güzel masalın her harfinin Bizzat kendisi için; yazılıp, çizildiğini?  ... Neden küçümsenir ki sevenin sevgisi? Niye görülmez bülbüle yâr olan gül bahçesi? Niçin hep bir inat, hep bir tafra yüceltir, Ve daha değerli kılar, yarım bırakılan sevgiyi? ... Karşılık almadan sevebilmek, Ne kadar da ilahi ve yücedir, halbuki... Kim, neden heba eder ki aşığının sevgisini? Ve rehberi yapar boş yere kendi ümitsizliğini? ... Sen de biliy...

HAYATINIZI DÜZENE SOKACAK 20 ALIŞKANLIK

Hayatınızı Düzene Sokacak 20 Alışkanlık Öncelikle herkese güzel bir hafta sonu dileklerimle. Umarım hayatınızın akışını arada bir durup sorguluyorsunuz. Yanlış anlaşılmasın sakın. Felsefi ve ontolojik bir var oluşçuluk ve bütüncül bir yaşam kaygısını sorgulamacı bir tutum ile irdelemek değil niyetim asla.  Bugüne hafif gibi görünen ama yaşam kalitemizi engelleyen, başarıya ve hedeflediğimiz amaca giden yolda bizi sekteye uğratan bir takım olumsuz davranışlarımızı ve nispeten kötü alışkanlıklarınızı azaltmaya yönelik bir takım önerilerim olacak.  Düzenli takip ettiğim bir kaç yabancı motivasyon ve kişisel gelişim hesabı var. Daga çok Amerikalıların bakış açısı ve dünya görüşü ile şekillenmiş tavsiyeler bunlar. Ben buradaki önerileri biraz bizim ülke ve insanımız bağlamına uyarlamaya çalıştım.   Hepsinin de değerli öneriler olduğunu düşünüyorum.  Küçük adımlarla giderek, hepsini değil belki ama dört beş tanesini bile uygulama geçirmek oldukça olumlu de...

Kendinizi Aşmanın 33 Yolu

Kendini Aşmanın 33 Yolu (İlk 15 Adım!)  Hemen hepimiz kendimize dair bir takım serzeniş ve şikayetler içerisinde oluyoruz. Az veya çok... İstemsizce veya üstüne basa basa şikayet ediyoruz.  Bazı şikayetlerimiz fiziksel şartlarımız ile ilgili. Kimimiz boyundan memnun değil, kimimiz kilosundan. Kimimizin beli kalın, bazılarımızın kırışıklıkları çok.  Kimimiz göz rengini lens kullanarak, kimimiz de fazla kilolarından sert diyet yaparak kurtulabiliyor.  Kimimiz ticari zekasının azlığından şikayetçi; kimimiz ise sinirlerini kontrol edemeyerek çevresini kırıp dökmekten. Bazılarımız ise tam bir toksik canavara dönüşmüş durumda, travmalarının acısını bi-haber olan yakın çevresinden çıkartıyor... Kimimiz bazen bir duygu süpürgesi,  kimimiz kalp buldozeri, kimimiz de ilişki mengenesi...  Ama her şey bir yana, hayat devam ediyor. Stoacı bakış açısını benimsemiş bir fani olarak, kendimizi sevmemiz, kendimizi iyi tanımamız ve içimizdeki o potansiyeli uyandır...