Ana içeriğe atla

Çağan Enes Baytar

Çağan Enes Baytar
Oğlum, Çağan Enes Baytar, 08.08.08 (8 Ağustos 2008) Cuma günü dünyaya geldi. Şu an annesi ile birlikte uzun bir Balkan Turu yapıyorlar. 

Buradan uzak bir diyardan onun doğum gününü kutluyorum. Hayatımdaki en güzel şey oldu belki de Çağan. Böyle güzel bir çocuğun annesi olduğu için eski eşime de buradan teşekkür ediyorum. Çağan üzerindeki emeği çok ama çok büyüktür. 

Zor bir isme sahip birisi olarak isimler konusunda bir hassasiyetim var. İsmin çok önemli olduğunu düşündüm hep. Neden Çağan Enes ismini aldığını buradan yazarak, tarihe bir not düşmek istiyorum. Çok uzun süre düşünülmüş ikili bir isim çünkü:  

İnsan ismiyle müsemma imiş derler eskiler.  İsmi ile müsemma olmak cismiyle müsemma olmakla özdeş kabul edilir dahil olduğumuz bu kültürde. O nedenle bir ömür boyu taşıyacağımız ismin bizler üzerinde ki ağırlığı ve yükü çok büyüktür aslında fark etsek de, etmesek de. Kendisine verilen ismi ömür boyu üstünde ve benliğinde taşıyacak olan çocuktur;  işte bu nedenledir ki bir çocuğa isim seçerken bu adın çocuğu;  siyasi, dini, sloganik ataerkil referanslar veya herhangi başka bir vesile ile ezmesine ya da küçültmesine izin vermemelidir ebeveynler.

Ömrümüz boyunca on binlerce, belki de yüz binlerce kez kulağımıza çalınacak bize verilen ismimiz; evde, okulda, işyerinde, sokakta ve caddelerde. İnsanlar yüzümüze bakıp veya arkamızdan ismimizi söyleyecek yaşadığımız müddetçe. Kurumlarda, okullarda, sınavlarda, yurtdışında ismimizi yazmak ve belki de hecelemek zorunda kalacağız defalarca. Defterlere, etiketlere, aldığımız kitaplara yazacağız ismimizi; bize ait olan eşyalar kaybolmasın endişesi ile. Pek çok yerde altına imzamızı atacağız bize verilen ismin.   

Yüz gibi, boy pos gibi, ten rengi, saç rengi gibi fiziksel özelliklerimiz ile eşleşecek ismimiz hayatımız boyunca... Giyaben geçince ismimiz başka bağlam ve ortamlarda; fiziksel şeklimiz ve bize ait olan bir hikaye belki de bir anı ile özdeşleşecek ismimiz. Hani şu çok konuşan, arka sırada oturan kısa boylu kıvırcık saçlı konuşkan bir kız var ya hani çok hareketli geçen derste öğretmenle takışan, işte o kız Ayşe diyecekler tarif ederken ismin kime ait olduğunu. 

İleride belki bir kitap kapağını, belki bir sokak ismini, belki bir labaratuvar, bir amfi adını süsleyecek ismimiz. Ya da sadece bir mezar taşında yer alacak adımız. O kadar. Daha da ötesi belki de uzun zaman sonra bir gün hiç kimse hatırlamayacak ismimizi. İsmi bilinmiyor diye geçecek zabıtlara. Meçhul asker anıtında mermerde bir parıltı olacak sadece.  En nihayetinde ise bir kaç arşivde geçen kuru anlamsız harflerden ibaret bir sözcük; sadece yapıştırılmış iğreti bir etiket olarak yok olup bir buhar olup gidecek sonsuzlukta ... Sonuç ne olursa olsun insan ismiyle cisimleşir ve öyle de haşrolur. 

Özetle insana isim koymak önemlidir. 

Işte tam bu noktada, üstelik de sen 16 yaşından gün alan inanılmaz iyi kalpli, yüreği kocaman, uzun boylu, yakışıklı bir adam olma yolunda ilerleyen bir genç olarak ergenlikten yetişkinliğe doğru adımlarını atarken yazıyorum ben bunları sana... ODTÜ GVO'da 10. Sınıfa geçen koca bir adam oldun sen. 

Çağan Enes ismine karar vermeden ve sen doğmadan haftalar belki de aylar önce konuştuk ve anlaştık isim koyma konusunda. 

Yeni doğan bir bebeğe ismini verme hakkının kime ait olması konusunda bu kültür açısından geleneksel olmayan düşüncelerim vardı en başından beri. Erkek egemen bir dünya da doğacak çocuğa isim koyma hakkının ya da tercihinin oluşmasında aktif rol oynayan insanın mağara dönemine dek uzanan ilkel avcı ve güç imgesini oluşturan bir takım sosyolojik ve tarihsel süreç ile hareket etmesini doğru bulmadım asla. 

Bu zihniyeti kenara iterek, eril ağırlıklı, savaşçı ekmek getiren erkek doğumuna neden olduğu yeni neslin ismine de karar verendir iddiasını arkaya atarak; tarihsel fikir yolculuğumda ataerkil dogmalardan uzak durmak gerektiğini de uzunca bir süre düşündükten sonra isim koyma hakkının özünde kadınlara ait olması gerektiğine inandım hep. 

Bence asla ismi dedeler veya bir üst nesil koymamalı. Torun üzerinde büyüklerin hakkı olmamalı isim konulur iken. Bir akademisyen arkadaşımın dediği gibi; çocuk dedesinin ismini alarak başka bir kimlik ile özdeş olmamalı ve ileride kendine özel bir ismi veya kendini özel hissettirecek bir ismi taşımaktan ziyade hem psikolojik hem de subliminal baskı uygulayan büyüklerin ismi verilmemeli çocuklara. Çünkü onlar başka bir dönemin başka bir çağın çocukları olacaklar geçmişin replikaları değil kendilerine ait yeni geleceğin mimarı olarak hayat sürecekler. 

Bu nedenle tamamen yeni ve bağımsız bir ismi hak eder aslında her yeni nesil.  Kanaatimce üst nesil olarak bunu büyük bir hak ya da üst olarak gören büyüklerden birinin koparılmış bir parçası olarak anılmaktan daha ziyade her çocuk kendi neslinin bağımsız ve hür bir temsilcisi olmalı. Herhangi bir dini ya da siyasi yük; çocukların ismi üzerinden onların hayatlarını domine etmemeli onların geleceğini şekillendiren bir araç olmamalı. Devrim, Fidel, Muhammed, Cihad, Mücahid, Oğuz Kaan gibi isimler aynı zihniyetin bir ürünü aslında. Hiç bir çocuk isminin ağırlığı altında ezilmemeli ebeveynlerin yükünü taşımamalı isteyerek sevmediği kendi karar vermediği ismiyle. 

En başından bu yana, aslında yeryüzünde çocuk doğuran tüm kadınlarda olması gerektiği gibi, kimi zaman zorluklar içerisinde yaklaşık dokuz ay çocuklarını karnında taşıyan ve isim koyma konusunda söz hakkına daha çok sahip olan kadınların aksine senin annen bu hakkından feragat ederek, dil kullanımım nispeten daha iyi diyerek, hem de çocukları çok seven bir insan, hem de en önemlisi senin baban olarak senin ismine benim karar vermemi istedi. Sen doğmadan aylar önce!

Haftalarca "Tuna, Arda, Hazar" gibi diğer alternatif erkek isimlerini de düşündükten sonra şu sebeplerle sana Çağan Enes Ísmini koymayı uygun buldum. Sen sağlık ve sıhhat içinde bir Cuma günü sabahı saat 7:40 gibi 3kilo 450 gram olarak  dünyaya geldikten sonra; müteakip Pazartesi günü bir öğle vakti Çankaya Nüfus Dairesine giderek orada görevli bir öğrencimin de prosedürel yardımıyla resmen sana bu ismi verdik ve doğduktan üç gün sonra nüfus kağıdına işlendi ismin. 

Birden çok genelde üç ve üstü isim verme konusunda oldukça uzun kombinasyonlar kullanabilen İspanya gibi bazı batı ülkelerinde olduğu üzere, kimi kültürler hem nesebi hatırlatan bir silsilenin parçası olarak geçmiş atalara bir referans, hem çok isme sahip olmanın kişiyi psikolojik olarak daha güçlü hissettireceği hem de ileri yaşlarda alternatif isimler arasından dilediği ismi bizzat kendisinin beğenerek kullanacağı saikinden hareket ettim. 

Sonu 000 ile biten bin yıllık bir çağı gören bizlerin de içinde yaşadığı milenyuma şahit olan ve iki binli yılları gören sürekli bir siyasi geçiş ve dönüşümün yaşandığı Türkiye denen bu coğrafyada; dönemsel olarak çift isim koymanın da toplumsal bir moda olmasının da nispi etkisini de göz önüne alarak ve ayrıca da ileride senin başka ülkelerde yaşama olasılığı gibi diğer pratik durumları da  hesaba katarak iki isim verdim sana. Hem ilk isim olarak Çağan hem de ikincil sırada ses melodisini de dikkate alarak Enes isimlerinin bir arada olmasının daha mantıklı olduğunu düşündüm o dönemde. 

Fonetik olarak sesletim açısından sana Enes Çağan diye seslenmek S ve Ç gibi iki sessiz harfin ard arda gelmesiyle kullanımı daha da zorlaştırdığını ve Çağan Enes diye seslenmek daha uygun olduğu için bu dizilimi seçtim ... Öte yandan, sadece tek isim seçmek isteseydim bu sadece Çağan olurdu...

Matematiksel olarak isminin öncelikle Çağan olmasının üç farklı, Enes olmasının iki ayrı ve sonrasında da Çağan Enes olmasının iki özel nedeni var. 

Neden Çağan diye soracak olursan: Birincisi; içinde yaşadığımız coğrafyaya özel bir isim olmalıydı ismin. Hem içinde sadece bu dile özel yumuşak Ğ hem de sembolik harf olarak bir kaç Avrupa dilinde bulunan Ç harflerinin olması önemliydi. 

İkinci neden ise isminin beş adet harften oluşması ve sonrasında Enes in dört harften oluşması ve toplamda iki ismin 9 harften soyadın ile birlikte 15 harften oluşması benim inandığım 3-6-9 kombinasyonuna da uygun oldu. Nikola Tesla kainatın matematiğinin 3 6 9 sayılarında gizli olduğunu söylemiş. Muhteşem bir örüntü içerir bu üç rakamın tüm kombinasyonları. Ben de ilkokul üçüncü sınıftan bu yana bu üç sayıya hep hayran oldum. Belki 69 doğumlu olmamın etkisi belki de okul numaranın 63 olması da etkilemiş olabilir...

Üçüncü ve aslında en önemli neden ise isminin anlamında gizli. Çağan şölen ve mutluluk demek. İnsanlara isim verirken kavramlara atıfta bulunmak isimle müsemma olmayı pekiştiriyor aslında. Mutlu olmanı ve mutlu yaşamanı istedim.  Başarıların çabaların sevdiğin şeyler mutlu etsin seni... 

Diğer yandan daha modern daha enerjik bir isim Çağan ikinci adına kıyasla. Böylece tıpkı içinde yaşadığımız coğrafya gibi yeni ve eski arasında modern ve geleneksel arasında bir köprü kurmuş oldu adın. 

Çağan Irmak gibi bir yönetmenin Babam ve Oğlum filmini izledikten sonra Çağan ismini daha da çok sevdim. 

---

Enes ismine gelince: Bu iki şeye referans aslında. N ve S harfleri İngilizce de okunduğu gibi sesletildiğinde eN ve eS diye okunacak. eNeS. Buradaki N benim ismimin baş harfi S ise annenin... Serap...Aslında ikinci ismin ile anne ve babanın isminin baş harflerini taşımış oluyorsun... N ve S in oğlu Enes. 

Enes geçmişe dair bir atıf ve referans diğer taraftan. Enes hızla koşan at demek Arapça da. Tıpkı Burak gibi. Sami kökenli bu ismin geçmişi Enes bin Malik e kadar uzanıyor. En çok nakil yapan Ehli Beytin küçük çocuğuna...

İki isim birleşince ise hızla koşan mutlu at ortaya çıkıyor. Tıpkı kızılderili geleneğinde olduğu gibi... Mutlu at. Özgürce koşup oynayabilesin diye bu iki ismin kombinasyonu da başka bir kültüre gönderme aslında. 

Kısaca mutlu olmanı güzel bir hayat sürmeni isteyen bir babadan sana bir armağan. Hep üzerinde taşıyacağın hep onunla çağrılacağın bir isim hediye etmiş oldum sana... 

Hep mutlu olman dileğiyle seni seviyorum oğlum benim. Çağan Enes im. Benim mutluluk kaynağım. 

Nice güzel günler görmen ve seni mutlu eden işler yapıp güzel ve iyi insanlar ile karşılaşman dileğiyle. 

Baban 

Nevfel Baytar.

Tarihe not:

08.08.2023
 



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Masal

Masal ... Neden olsun isteriz, Masallardaki aşklar gerçek? Mutlu gülüşler sonsuz, Birliktelikler, sorunsuz? ... Niye çok isteriz hep? O da beni - benim kadar, Ve hatta benden de çok... Daha da çok sevsin diye? ... Nedir karşılıksız aşkları; Bu kadar değerli ve unutulmaz, Kavuşulan aşkları ise sıradan yapan? Nedir aşkı, maşuktan bile kopartan? ... Niye bekleriz hep, tutkuyla sevip de, Karşılık bulamadığımız aşklar; Önümüzde serpilip büyüsün diye, Bilerek ve beyhude bir çırpınış ile? ... Neden çok sevilen anlamaz, Sevildiğini ve değer verildiğini? Bu güzel masalın her harfinin Bizzat kendisi için; yazılıp, çizildiğini?  ... Neden küçümsenir ki sevenin sevgisi? Niye görülmez bülbüle yâr olan gül bahçesi? Niçin hep bir inat, hep bir tafra yüceltir, Ve daha değerli kılar, yarım bırakılan sevgiyi? ... Karşılık almadan sevebilmek, Ne kadar da ilahi ve yücedir, halbuki... Kim, neden heba eder ki aşığının sevgisini? Ve rehberi yapar boş yere kendi ümitsizliğini? ... Sen de biliy...

HAYATINIZI DÜZENE SOKACAK 20 ALIŞKANLIK

Hayatınızı Düzene Sokacak 20 Alışkanlık Öncelikle herkese güzel bir hafta sonu dileklerimle. Umarım hayatınızın akışını arada bir durup sorguluyorsunuz. Yanlış anlaşılmasın sakın. Felsefi ve ontolojik bir var oluşçuluk ve bütüncül bir yaşam kaygısını sorgulamacı bir tutum ile irdelemek değil niyetim asla.  Bugüne hafif gibi görünen ama yaşam kalitemizi engelleyen, başarıya ve hedeflediğimiz amaca giden yolda bizi sekteye uğratan bir takım olumsuz davranışlarımızı ve nispeten kötü alışkanlıklarınızı azaltmaya yönelik bir takım önerilerim olacak.  Düzenli takip ettiğim bir kaç yabancı motivasyon ve kişisel gelişim hesabı var. Daga çok Amerikalıların bakış açısı ve dünya görüşü ile şekillenmiş tavsiyeler bunlar. Ben buradaki önerileri biraz bizim ülke ve insanımız bağlamına uyarlamaya çalıştım.   Hepsinin de değerli öneriler olduğunu düşünüyorum.  Küçük adımlarla giderek, hepsini değil belki ama dört beş tanesini bile uygulama geçirmek oldukça olumlu de...

Kendinizi Aşmanın 33 Yolu

Kendini Aşmanın 33 Yolu (İlk 15 Adım!)  Hemen hepimiz kendimize dair bir takım serzeniş ve şikayetler içerisinde oluyoruz. Az veya çok... İstemsizce veya üstüne basa basa şikayet ediyoruz.  Bazı şikayetlerimiz fiziksel şartlarımız ile ilgili. Kimimiz boyundan memnun değil, kimimiz kilosundan. Kimimizin beli kalın, bazılarımızın kırışıklıkları çok.  Kimimiz göz rengini lens kullanarak, kimimiz de fazla kilolarından sert diyet yaparak kurtulabiliyor.  Kimimiz ticari zekasının azlığından şikayetçi; kimimiz ise sinirlerini kontrol edemeyerek çevresini kırıp dökmekten. Bazılarımız ise tam bir toksik canavara dönüşmüş durumda, travmalarının acısını bi-haber olan yakın çevresinden çıkartıyor... Kimimiz bazen bir duygu süpürgesi,  kimimiz kalp buldozeri, kimimiz de ilişki mengenesi...  Ama her şey bir yana, hayat devam ediyor. Stoacı bakış açısını benimsemiş bir fani olarak, kendimizi sevmemiz, kendimizi iyi tanımamız ve içimizdeki o potansiyeli uyandır...