Boş Yapmak
Alttaki paragrafları okumaya başlayınca başlıkla ne alakası var diyebilirsiniz ilk anda, ancak konu doğrudan ilintili. Türk kadın voleybol milli takımının başarısı, takımın ve özellikle Vargas ve Karakurt'un muhteşem katkısı ve konuya angaje edilmiş ucuz ve bayağı siyaset ve ülkeye spor yoluyla kazandırılan katma değerden ve de (bize göre nispeten) yeni bir genç dili kullanımı olan ve artık siyasi literatüre girecek kadar ayrıştırıcılığın boyutlarını ortaya koyan "boş yapmak" tabirinden dilim döndüğü kadar bahsetmeye çalışacağım.
Şampiyonluk kutlamaları bitti ve gündem belki biraz kaymak üzere, ancak ülke olarak son zamanlarda artan ayrıştırıcı ve rahatsız edici siyasi dil sorunumuz oldukça eskilere dayanıyor bu coğrafyada. Kalıcı bir konu ve her seçim döneminde bu dil tekrar meydanlara dökülecek - bu son zamanlarda sürekli böyle oldu - maalesef...
Uzun zamandır, dünyanın pek pek okul ve kurumunda uluslararası yeterlik sınavları olarak kabul edilen (internationally recognised proficiency exams) TOEFL ve IELTS derslerini hem kurumsal, hem de özel ders olarak (1993 yılından beri) veriyorum... Bunların dışında PTE, FCE, CAE sınavları da mevcut... TOEFL sınav test merkezi yöneticiliği (TCA: Test Center Administrator) ve Cambridge ESOL oral examiner olarak MeLab sınavı için bir dönem çalıştım.
Dört beceriyi ölçmeye dayalı (okuma, dinleme, yazma, konuşma) bu sınavların konuşma kısmı farklı şekillerde gerçekleştiriliyor (merak edenler varsa, teknik detayları, puanlama, beklenti, gerekli alt beceriler, strateji vb sorularını yanıtlarım). Temelde bu sınavlar sizin genel dil beceri bilgi ve birikiminizi ölçmeyi hedefler. Özellikle IELTS Academic kısmında konuşma soruları gündelik rutin ile başlayıp giderek zorlaşan ve soyut düşünmeye doğru ilerleyen tarzda (A2den C1 düzeyine doğru) akademik dil bilgi ve becerinizi test eder. Sorular genelde set halinde ilerler.
Örnek vereyim; sınav adayına diyelim sorular spor ile ilgili geldi ise; genelde şu sıralama ile ve üç aşamalı sorular sorulur görüşmeyi yapan değerlendirici (bazı sınavlarda yapay zekâ ile robot değerlendirme yapıldığı için (bkz; PTE Academic) insan değerlendirici! deniliyor soru soran kişiye - human scorer!) tarafından.
Genelde sorular şu sıra ile ilerler, eskilerden bir örnek vereyim, basitten zora nasıl ilerlediğini görün diye:
1. What is your favourite sport? (En sevdiğiniz spor?)
2. How often do you do that sport? (Ne sıklıkta o sporu yapıyorsunuz?)
3. (Alternatif soru) Where do you prefer to do that sport and why? (Bu sporu nerede yapmayı tercih ediyorsunuz?)
4. What was the last time you were successful in a sport event? Tell me the details. (Bir spor müsabakasında en son ne zaman başarılı oldunuz - anlatın...)
Son soru artık düzey olarak entelektüel birikiminizi ve cümle yapılarınızı üst düzey kelime dağarcığınızı görmeyi hedefler:
5. What do you think are the contributions of international sport events / organisations to the world peace? In what way...? (Uluslararası spor müsabakalarının dünya barışına katkısı sizce nedir? Ne şekilde ...
Ders verdiğim dönemlerde bu soruyu hep çok düşündüm aday öğrencilere yöneltmeden önce. Acaba sınava giren aday ben olsaydım neler söylerdim? Bizim coğrafyada barıştan daha ziyade, kavga aracı haline getirilen, bir takım kendini bilmez fındık beyinlilerin sporla, bireysel yaşam, kişisel tercihler ile siyaseti ve ülke vizyonunu birbirine karıştırıp, aslında zaten sınırlı olan ülke başarından kaynaklanan mutluluğu gölgelememek ve boş adamlara prim vermemek lazım...
Bu soru entelektüel bağlamda aslında çok önemli ve adayları farklı düşünmeye teşvik ediyor. Elbette yarım dakika kadar düşünme süresi veriliyor öncesinde. Her ne kadar spor müsabakaları hem (bireysel ve ulusal - milli) üstünlük hem de rekabetçilik üzerine kurulu olsa da; aslolan milletlerin kaynaşması ve birbirini tanıması ve bu tatlı rekabetin dostluğu arttırması.
Ne olursa olsun spor özünde bir tür eğlence ve deşarj aracı. Roma arenalarındaki ölümcül gladyatör savaşlarından, Antik Yunan olimpiyatlarına kadar spor hep keyifle izlenmek için hizmet vermiş, günümüzde ise devasa stadyumlarda; canlı yayın hakları, taraftarlara yönelik yan ürünler gibi sektörler ile kocaman bir endüstriye dönüşmüş durumda. Gerçekte ve özünde birer keyif araçları tüm spor dalları...Bunu zaten kirli bir jargonu olan siyasetle hele de kişisel yaşam tercihleri ile birleştirip çok farklı iki zemini üst üste bindirip sarsıntı yaratmak tamamen art niyetlilik. Gerçi paralı tutulan troller ve bot takipçiler ile şişirilen bazı hesapların neye hizmet ettiği belli bu ülkede...
Bazı "eğitim" kurumlarının yurtlarında eğitim gören küçük masum erkek çocuklarının yaşadığı travmalar, küçük yaşta kızlar ile evlenmeyi hak gören bilir kişiler, hedefe götüren her yolu mübah sayarak hırsızlığı ve (soru çalmaktan tutun da hak etmediği yerlere gelerek ülkenin geleceğine ipotek koyarak) her tür çalmayı helalleştiren her kim olursa olsun, çok net biçimde ahlaktan bahsedemez - bunu hiç bir semavi din ile de açıklayamaz, kendini aklayamaz.
Ahlaksızlık her yerde ahlaksızlıktır. Ahmet Hakan'ın eski mahallesinde neler dönüyor görüyoruz hepimiz. Bir hırka, bir lokma, bir kefen yerini Adn cennetlerinin yeryüzü versiyonu havuzlu villalara ve sırat köprüsünü uçarak geçen burak atlar yerine Mercedeslere bırakmış durumda... Elbette dileyen ve çalışan herkes zengin olsun. Daha çok zengin olsun ve daha çok infak etsinler...
Elbette her yaşam biçimi dünya görüşünüze uymayabilir. Yanlış, abes, aykırı, ahlâk dışı da bulabilirsiniz - toplumu dejenere edeceğini de sosyolojik olarak öngörebilirsiniz... Konu bunun takım başarısı ile ilintilendirilmesi. Arada hiç bir mantıki illiyet bağı yok çünkü. Benim armut yerine elmayı sevmem kötü futbol oynadığım ve takımı kötü temsil ettiğim anlamına gelmiyor. Ekbetteki toplumsal etik normlar gereği bu tür yaşamları tasvip etmeyebilirsiniz. Bu çok normal - içine doğduğumuz inanç ve coğrafyanın etkisi ile... Eyvallah. Ama voleybol gibi bir sporda yakalanmış başarıyı sadece kişisel tercihlere indirgeyip suçlamak için doğru zemin burası değil.
Kimse kimsenin yaşam biçimini tasvip etmek zorunda değil. Size ters, anormal gelen bir düşünce başkası için çok sıradan olabilir. Hiç bir ülke ve toplumda tek tip insan tek tip yaşam biçimi yok. Bunu dayatan toplumların yaşam şansı da azalıyor. Güçlü büyük devlet ve toplumlar, farklılıkları avantaja çevirmiştir hep. Osmanlı da böyle olmuştur. ABD de, Birleşik Krallık ta... Toplumun geleceği açısından gayrı ahlâkî kabul edebilirsiniz bazı ilişki biçimlerini. Konu buradan siyasi bir ayrıştırıcılık yapma hatasında düğümlü.
Dünyadaki ucuz siyasetin en belirgin defosu yanlış ve alakasız bir zemin üzerinden suçlayıcı ve ayrıştırıcı bir dil kullanarak, akıllarda farklı soru işaretleri oluşturmak ve toplum mühendisliği yaparak zaten az muhakeme eden bazı güruhları manipüle etmeye çalışmaktır. Ebrar çok haklı burada. Boş yapmak sizi daha da aptal durumuna düşürür. Bu kadınların ülkeye kattığı katma değerin yüz binlerce katını hamudu ile götürüp tüm halkı aşırı enflasyon ve insanlık dışı vergi oranları ile boğan, gençleri en çok deizme ve çaresizliğe sürükleyen bir aklın ve o akıl tutulmasına tabi olan biatcı zihniyetin toplumunun ahlaki ve geleceği için ürettiği şeyler daha farklı olmalıydı.
Futbol çılgını bu ülke milli takımı 22 yıldır dünya kupasına katılmış değil. Bırakın ekol haline dönüşen voleybol ile mutlu olsun insanlar. Örnek olsun onların sporcu ruhu. Bir kadının milli marş söylerken döktüğü göz yaşlarını - sözde vatansever görünen kurt görünümlü çakalların timsah göz yaşları ile karıştırmayın. Allah kimin ne olduğunu - kapalı kapılar ardında neler çevirdiğini hem duyuyor, hem görüyor hem de harfi harfine biliyor - Allah'ın "El- Basir ve es - Semi" olduğuna sözlü ikrar değil fiili yaşantı ile inanıyor iseler tabiki.
Boş yapmayın lütfen. Bu ülkenin boşa harcayacağı bir dakikası bile yok artık... Ülkesini seven ülkesi için çalışandır - bireysel çıkarları için değil.
Yorumlar
Yorum Gönder