11 ve 12 Eylül'e Dair
Bu iki tarihin, sırasıyla Dünya Tarihi ve Türkiye Siyasi Tarihi üzerinde - bireysel olarak da benim kişisel kariyer tarihim üzerimde etkileri var...
Tersten başlayalım. 12 Eylül'ü her ne kadar dünyevi kaygıları başka Y nesli ve apolitize edilmiş Z nesli çok iyi idrak edemese de, Türk entelijansının üzerinde rende-vari bir etkisi oldu... Hem sağdan hem soldan çok yakın tanıdıklarım var o dönemi yaşamış, işkence görmüş. Bizim bir üst neslimiz bile değildi onlar. Bizden 10 - 15 yaş büyüktürler sadece... Bizim çekirdek aile bu olaylardan doğrudan etkilenmedi... Ancak, sol fraksiyondaki hala oğulları - sağ fraksiyondaki dayı oğulları biraz ucundan yaşadılar o çatışma günlerini...
Benim bile hatıralarım var 1980 yılına dair... Daha 11 yaşında bile değilken. Bir yaz günü daha 14 yaşındaki abim ile gece vakti saat 10 gibi o dönem yaşadığımız Muğla - Yatağan - Yenimahalle'de ki evimize dönerken, iki genç bizi durdurdu. Eve çok yaklaşmıştık. Hatta, babam gibi, Yatağan Termik Santralinde çalışan Polonyalı işçilerin oturduğu bloğun önünde idik ve ay ışığı vardı - çok net hatırlıyorum. Bizi durdurup sordular: "sağcı mısınız yoksa solcu mu?" Yüzde elli şansımız vardı. Acaba neciydik biz? Daha çocuktuk onu biliyorum sadece. Çocuktuk...
Abim ne cevap verdi hiç hatırlamıyorum. Soru soranların da sağ ve sol arasındaki farkı bildiklerini hiç zannetmiyorum. Kendilerince eğleniyorlardı. Bize birer tokat atıp hadi gidin evinize dediler... O tokatı niye yedik bilmiyorum, babam bile bana bir fiske vurmamış iken... Sadece şunu öğrendim... Bu adamlar çok boş adamlar; çocukları incitecek kadar bomboş...
12 Eylül sonrası acı dönemde hapishanelerde (Ulucanlar ve Isparta) uzun süre işkence görmüş üç öğrencim oldu. Hepsi benden 8-10 yaş büyük. Aralarında Dersimli, Alevi Kürt ve solcu olan da var, dindar, Sünni, Türk ve Ülkücü olan da... Çocuk yaşta içeri girip aklınızın almayacağı her tür insanlık dışı şiddete ve tecavüze maruz kalan da. Hepsi hayat ile barışık insanlar şimdi - çok başarılı, çok donanımlı ve çok entelektüel... Hayatta en çok sohbet etmeyi sevdiğim üç adam ...
"Her devrim kendi çocuklarını yer" diye bir deyiş var. 12 Eylül sonrası yaşananlar sadece bu ülkenin en parlak ve düşünen insanlarını biçmekle kalmadı, toplumu düşünmekten de soğuttu... Düşünmek suçtu çünkü... Her iki taraf için de... Şimdi çok üst düzey bir CEO olan - ismini vermeyeceğim - ve o dönemde işkence gören eski öğrencim yeni dostum şöyle demişti: sağcılar ve solcular aynı koğuşu paylaşıp fikir teattisinde bulununca aynı şey için mücadele ettiğimizi fark ettik demişti... Ülkenin ve insanların iyiliği. Sadece farklı yerden bakıyormuşuz... Peki ya bunca ölüm, bunca işkence, bunca eziyet?... Bir nesil harcandı böyle...
11 Eylül iki şey hatırlatıyor bana. Ben ilkokula Bursa Gemlik'te başladım ve okulumun adı 11 Eylül İlkokulu idi. İnanılmaz güzel ve iyi bir öğretmenimiz vardı ve elbette ben ona aşıktım. Kendisine ait bir bilgi bulamadım MEB kayıtlarında. Muhtemelen soyadı değişmişti Özden hocamızın. Bulup teşekkür etmek isterdim.. Bir çocuğun hayatındaki en önemli mihenk taşı ilk öğretmeni bence. Oğlum da çok şanslı idi öğretmeni konusunda... Geleceğinizi şekillendiriyor ilk öğretmeniz...
İkinci konu elbetteki meşhur İkiz Kulelere yönelik WTC ye yapılan 11 Eylül Saldırıları... Saldırının olduğu gün (dönem -yıl) bir dil okulunda çalışıyordum ve öğretmenler odasında CNN açıktı. Tenefüste (İngiliz ve Amerikalı hocalar dahil) ayakta şok içinde uçakların kulelere saplandığını izledik... Olayın müsebbibleri (perpetrators) Arab Müslüman teröristler olarak lanse ediliyordu haberde. Bir arkadaşım dehşet içinde istihzali biçimde olayı izlememe çok şaşırdığı için dönerek bana sordu: Niçin böyle davranıyorsun, ne düşünüyorsun? Dedim ki:
"Bu saldırı, bence CIA, MOSSAD ve Hollywood ortak yapımı bir çalışma!"
İngilizce'de "hoax" diye bir kelime var. Bizdeki dolandırıcılık, aldatmaca için kullanılan. Otuz yaşında bir akıl sahibi olarak aklıma gelen kelime hoax oldu sadece. Yeni bin yılda (new millenium) yeni bir dünya düzeni, Ortadoğu da yeni haritalar ve sınırlar çizmek, yepyeni bir dünya yaratmak için, çok büyük bir tezgah kurulması gerekiyordu. Bunun için iki adet kulenin, üç beş uçağın, bir kaç bin hayatın önemi yoktur büyük senaristler için. Sonuçta yeryüzünü yeniden şekillendirmek isteyen ve mottosu, "novus ordo seclorum," olan aşırı kötü ve şeytani adamların çizdiği bir dünya resmi için ilk fırça darbesi atılmış oldu... Etkilerini biz çekiyoruz - komşu ülkelerdeki kaos, belirsizlik ve savaş hali bizim ekonomimizi çökertmiş durumda; tipik bir "ripple effect"...
Her şey bir tarafa, Eylül en güzel aylardan birisi. Sonbaharın müjdecisi. Hazan zamanının habercisi. Cemal Süreya'nın da dediği gibi; "sonbahar sanattır, diğerleri mevsim..." Yaprakların renginin dansı, en güzel deniz mevsimi, en tutkulu aşkların başlama vakti, güneşin en yumuşak tonu, yeryüzüne vuran ışıltının en romantik hali ve elbette okulların başlama zamanı - akademik takvimlerin muştulu açılış zamanı...
Eylül ile birlikte nice güzel hazan sarısı ışıl ışıl günlere selam olsun...
Yorumlar
Yorum Gönder