Ana içeriğe atla

Zaman Paradoksu

Zaman Paradoksu 
Beni en çok büyüleyen kavramlardan birisi zaman... Zaman ile ilgili bu kaçıncı yazım oldu artık bilmiyorum. Dün Aristo'nun Zaman Paradoksu ile ilgili bir eğitici kısa videosu ("reels") çıktı karşıma. Bu arada hemen parantez açayım: Reels kelimesi sinemacılık jargonunda film 📽️ makarası için kullanılıyordu eski 35mm döneminde artık digital (sayısal) veri depolama kaynakları binary system (ikili sistem 1-0) kullandıkları için tüm o çembere ait döngüsel ve dairesel görsel algımız yok oluyor...  Neyse...

Kısa videoda aslında "şu an" veya"şimdi" diye bir kavramın olamayacağı anlatılıyor. Geçmiş ve gelecek arasında sıkışmış olan o incecik zaman dilimine biz "şimdi" diyoruz. Yani biraz önce - hatta bir kaç saniye önce - bu söylediklerim bile yani yukarıdaki satırlar geçmişte kalmış oldu. Söyleyeceklerim bittiğinde de gelecek geçmiş olacak. Özetle hem döngüsel hem de çizgisel olanı üç boyutlu olduğunu düşündüğünüz bir evrende yaşamakla meşgulüz. 

Katıldığım Mısır gezisinde profesyonel bir fotoğraf sanatçısı olmaya çalışan bir mühendis ile tanışmıştım. Çok ciddi kurslara katılmış, çok paralar harcayıp çok ünlü ve ödüllü fotoğraf ustalarından dersler almış. Nil Nehri üzerinde Cruise gemisinde güvertede AF ayarı, ışık, zamanlama, shutter speed, vs sohbeti yaparken çok pahalı makinesinin tam denklaşöre basacakken söyle demişti: aslında teorik olarak bile anın resmini çekemiyoruz. Çektiğimiz şey bile mercek açılma kapanma süresi nedeniyle mili saniye farkla aynı şey değil. Aslında an'ı resmetmek teorik olarak mümkün değil! Çok doğru! 

O nedenledir ki bazı kişisel gelişim ve motivasyon kitapları var: "Şimdi'nin Gücü" başlığında. Pareto Prensibi, Sabah 5 Kulübü, 80/20 Kuralı, 5 ve 10 Prensipleri var... Geçen yaz 110 kadar kişisel gelişim kitabının özetini dinleyince zaman kullanımının ne kadar önemli olduğunu gördüm. Ünlü bir tarihçinin tabiriyle telafi edemeyeceğimiz tek şey zaman. 

Uzun süre İngiliz Dili grameri dersi veren ve "tense" yani "zamanlar" konusunda çok ciddi kafa yoran birisi olarak söyleyecek bir kaç sözüm var elbette zaman algısına dair. Ben 'tense-ler" konusunu çok ama çok farklı biçimde anlattım hep. Ileri düzey gramer dersimi alan öğrenciler bilir - Simple Present Tense için 12 ayrı zamanı birleştirerek anlatırım dersi bir buzdağı (iceberg) resmi kullanarak; Aristoteles ve semantik bilimine atıflarda bulunarak. Notlarım hala PDF olarak mevcut bir yerlerde- Türkçe İngilizce açıklamalı - ilgilenenlere duyurulur 😉. 

Felsefe profesörü bir öğrencim ile bunu biraz  konuştuk bu sabah... Arapça gibi bazı dillerde (bu arada ben harfleri okumak da dahil hiç Arapça bilmiyorum üstelik bir zengin bir Körfez Arap ülkesine üniversiteye hoca olarak gitmiş olmama rağmen!) gelecek zaman için ayrı bir tens yok dedi felsefeci hocamız. Aslında simple present tense denen zaman İngiliz dilinde de Türkçe deki şimdiki zaman yapısında olduğu gibi gelecek zamanı kapsar. Bakınız örnek cümle 😉 "Bu yaz Kaş'a gidiyorum."  Türk ve orta doğulu bağlamında "inşallah" kullanılıyor ilaveten 😄. 

İngilizler gelecek zaman denen mefhumu 8 ayrı zaman (tense) yapıyla anlatabiliyor. Ama Arapça bunu tek tense ile becerebiliyor iken. Bu bence o dilin yaşam ve ölüme nasıl baktığını gösteriyor. Bu da sömürgeci ve yayılmacı analitik ve pragmatist bir zihniyet ile neden onların bizim gibi 5 yıllık kalkınma planları yerine 50 ve 100 yıllık yönetim - enerji ve demografik planlar yapmasının ardında yatan kültürel ve sosyolojik farkı ortaya koyuyor. Bu bir kültürün güçsüz değil sadece konuya farkı baktığını gösteriyor. 

Ravisini bilmiyorum ama Peygambere atfedilen bir söz var: "insanlar uykudadır ölünce uyanırlar!" Bu isimle çıkmış bir kitap bile var piyasada Emre Dorman'a ait İstanbul Yayıncılıktan  Bu bana iki şeyi hatırlattı çağrışımsal olarak; Biri çok popüler absürt durumsal komedi dizisi repliği Yılmaz'ın İlkkan' a dediği “Hiç mi anlamadın oğlum, insan bilir ne yaşadığını ya?" 😄😄😄 Diğeri yine yaşam ve ölümün ne kadar içiçe olduğuna dair: "Kıyamet günü elinde fidan olan onu diksin!" Tüm bu alakasız görünen şeyler aslında hep zaman denen şeyin döngüsel ama çizgisel olması paradoksu ile ilgili...

Güneyde Eski Mısır'da, kuzeyde Kelt kültüründe ve semavi dinlerde de; reenkarnasyona inanan Hint ve Budist kültürlerde, zamanı farklı algılayan Şamanist inançlarda da bu anlayış çok güçlü; yani zamanın tekrar çevrimleneceği ve dönüp durduğu bir o yana bir bu yana eğrildiği gerçeği... Bu bağlamda Hegel ve Heidegger gibi felsefeciler ve Gibbon gibi tarihçiler zamanın döngüselliğini anlamaya ve anlatmaya uğraşmışlar biz sıradan akıl sahiplerine... Anladık mı? Elbette hayır! Anlamak ve ders almak istiyor muyuz? Tabiki istemiyoruz... Böyle güzel... Öleceğimiz ana kadar yaşayacağız garanti 😱. 

Hulâsa, var olan ve her an geçmişe ve oradan da geleceğe dönüşen ve adına zaman dediğimiz ezel ve ebed arasında dönüp duran bu tanımı zor hayatta anı yakalamaktan kaçmayın. Hedonist veya carpe diem'ci bütünüyle eyyamcı bir hayat sürün demiyorum - sadece anın kıymetini bilin. Bilge hocamdan çalarak kavramı; özetle FarkANdalığınızı arttırın... Hayat her durumda kısa. 


 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Masal

Masal ... Neden olsun isteriz, Masallardaki aşklar gerçek? Mutlu gülüşler sonsuz, Birliktelikler, sorunsuz? ... Niye çok isteriz hep? O da beni - benim kadar, Ve hatta benden de çok... Daha da çok sevsin diye? ... Nedir karşılıksız aşkları; Bu kadar değerli ve unutulmaz, Kavuşulan aşkları ise sıradan yapan? Nedir aşkı, maşuktan bile kopartan? ... Niye bekleriz hep, tutkuyla sevip de, Karşılık bulamadığımız aşklar; Önümüzde serpilip büyüsün diye, Bilerek ve beyhude bir çırpınış ile? ... Neden çok sevilen anlamaz, Sevildiğini ve değer verildiğini? Bu güzel masalın her harfinin Bizzat kendisi için; yazılıp, çizildiğini?  ... Neden küçümsenir ki sevenin sevgisi? Niye görülmez bülbüle yâr olan gül bahçesi? Niçin hep bir inat, hep bir tafra yüceltir, Ve daha değerli kılar, yarım bırakılan sevgiyi? ... Karşılık almadan sevebilmek, Ne kadar da ilahi ve yücedir, halbuki... Kim, neden heba eder ki aşığının sevgisini? Ve rehberi yapar boş yere kendi ümitsizliğini? ... Sen de biliy...

HAYATINIZI DÜZENE SOKACAK 20 ALIŞKANLIK

Hayatınızı Düzene Sokacak 20 Alışkanlık Öncelikle herkese güzel bir hafta sonu dileklerimle. Umarım hayatınızın akışını arada bir durup sorguluyorsunuz. Yanlış anlaşılmasın sakın. Felsefi ve ontolojik bir var oluşçuluk ve bütüncül bir yaşam kaygısını sorgulamacı bir tutum ile irdelemek değil niyetim asla.  Bugüne hafif gibi görünen ama yaşam kalitemizi engelleyen, başarıya ve hedeflediğimiz amaca giden yolda bizi sekteye uğratan bir takım olumsuz davranışlarımızı ve nispeten kötü alışkanlıklarınızı azaltmaya yönelik bir takım önerilerim olacak.  Düzenli takip ettiğim bir kaç yabancı motivasyon ve kişisel gelişim hesabı var. Daga çok Amerikalıların bakış açısı ve dünya görüşü ile şekillenmiş tavsiyeler bunlar. Ben buradaki önerileri biraz bizim ülke ve insanımız bağlamına uyarlamaya çalıştım.   Hepsinin de değerli öneriler olduğunu düşünüyorum.  Küçük adımlarla giderek, hepsini değil belki ama dört beş tanesini bile uygulama geçirmek oldukça olumlu de...

Kendinizi Aşmanın 33 Yolu

Kendini Aşmanın 33 Yolu (İlk 15 Adım!)  Hemen hepimiz kendimize dair bir takım serzeniş ve şikayetler içerisinde oluyoruz. Az veya çok... İstemsizce veya üstüne basa basa şikayet ediyoruz.  Bazı şikayetlerimiz fiziksel şartlarımız ile ilgili. Kimimiz boyundan memnun değil, kimimiz kilosundan. Kimimizin beli kalın, bazılarımızın kırışıklıkları çok.  Kimimiz göz rengini lens kullanarak, kimimiz de fazla kilolarından sert diyet yaparak kurtulabiliyor.  Kimimiz ticari zekasının azlığından şikayetçi; kimimiz ise sinirlerini kontrol edemeyerek çevresini kırıp dökmekten. Bazılarımız ise tam bir toksik canavara dönüşmüş durumda, travmalarının acısını bi-haber olan yakın çevresinden çıkartıyor... Kimimiz bazen bir duygu süpürgesi,  kimimiz kalp buldozeri, kimimiz de ilişki mengenesi...  Ama her şey bir yana, hayat devam ediyor. Stoacı bakış açısını benimsemiş bir fani olarak, kendimizi sevmemiz, kendimizi iyi tanımamız ve içimizdeki o potansiyeli uyandır...