Ana içeriğe atla

Kaybolmak

Kaybolmak
Kökenbilim yani gavurca tabir ile "etymology" hep ilgimi çekti. Kelimelerin doğuşu harflerin dizilişi ve yeni sözcüklerin bu kelimelerden türetilmesi ve sözcüklerin zamanla yeni anlamlar kazanması; yöresel kelimelerin hâkim dil ve lehçeye girmesi, yan anlamların doğması, euphemism (örtmece sözcükler, yani bir kavram için kullanılan kelimelerin bazen sokak ağzı, argo ve normal addedilmesi konusu) çok organik bir süreç... Dil sürekli devinim içindeki bir canlı gibi. 

Kaybolma sözcüğü ilginç biçimde Arapça'dan dönüşüm geçirerek dile yerleşen bir kelime. "Gayb" sözcüğünün şekil değiştirmiş ve Türkçe'ye uyarlanmış hali imiş. Yok olma ve yitip gitme anlamına geliyor. Gayb ise Türk insanın hafsalasında çok daha farklı spirituel ve dinî konatasyonları (yan anlam) olan bir kelime. Hatta biraz doğa üstü biraz da ezoterik. Gaypten haber almak gibi... Gaypten sesler duymak gibi. Biraz daha havas ve hüddam ilmî çağrışımları var, nedense? 

Kaybolmak sözcüğü ben de gayb dan ya da Arapça bir kökenden çok daha ziyade kay-ma veya kayıp gitme çağrışımları yapıyor zihnimde... Kaybolma benim zihnimde kayıp gitme ve uzaklaşma demek. Tüm bunları düşünürken aklımda ve beynimin içinde aynı melodi çalıyor sessiz ve fonda ama derinlerden gelen buğulu bir ses... Bir Yılmaz Odabaşı şiirini Onur Akın sesiyle duymak: 

Kendimin ellerinden tutunca
İçimden nehirler gibi akmak geliyor
Yollara çıkmak
Yolculuklara bakmak geliyor
Buralardan böyle ceketsiz kaçmak geliyor

Bazen insan kaybolmak ister. Gayb içinde sadece kendi ile hemhal olup kendi varlığı ile yoğrulmak.  Kendi beyninin çeperlerine sığamamak ve göçebe bir ruh ile yitip gitmek ve sonra da kaybolmak... 

O dinginliği yaşadıktan ve ruhanî bir huzurun ardından asıl gerçek ve güzel kaybolmayı yaşamak istiyor insan... Sevdiği insan veya insanlar ile ve ya tutkuyla sevilen o sevgili ile uzaklaşıp doğaya kaçmak başka mekan ve başka bir uzamda yitip gitmek, sonsuzlukta yok olmak ve kainat içinde kanatlanmak istiyor... 

Kaybolmak tıpkı bir Zümrüdüanka gibi uçup gitmek ve Kaf Dağının ardında o Adn cenneti gibi bir hayal âleminde hava, güneş, doğa ve su ile kucaklaşmak istiyor insan... Yumuşacık bulutlara çıkıp üstünde uzanıp sonra gökyüzündeki yıldızları üstüne örtmek - bir bebek gibi mışıl mışıl uykuya dalmak istiyor sonsuz bir alemde...

Huzura ve dinginliğe kaçıp kaybolmak istiyor insan... Ama Candan Erçetin şarkısında olduğu gibi "bu şehir insanı uzak kılıyor". İnsanı kendinden alıp koparıyor. Ve tıpkı Alexis Carrel'ın İnsan Bu Meçhul kitabında dediği gibi aslında şehirler içindeki insan düşünülerek insan için inşaa edilmiyor... işte bu yüzden insanlar sevdiği ile doğaya denize ve başka bir mekana kaçmak ve orada yok olmak istiyor. 

Aslında kaçtığımız veya göç etmek istediğimiz yer içinde huzur bulduğumuz alt benliğimiz... Aslında kendimize içimizdeki o derin 'ben' e kaçıyoruz hep fark etmeden..

Güzel bir tatil olsun... Guxel bir kaçış... Ve güzel bir kendini keşfediş ve inkişaf yaşamanız dileğiyle... İyi tatiller ve iyi bayramlar...



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Masal

Masal ... Neden olsun isteriz, Masallardaki aşklar gerçek? Mutlu gülüşler sonsuz, Birliktelikler, sorunsuz? ... Niye çok isteriz hep? O da beni - benim kadar, Ve hatta benden de çok... Daha da çok sevsin diye? ... Nedir karşılıksız aşkları; Bu kadar değerli ve unutulmaz, Kavuşulan aşkları ise sıradan yapan? Nedir aşkı, maşuktan bile kopartan? ... Niye bekleriz hep, tutkuyla sevip de, Karşılık bulamadığımız aşklar; Önümüzde serpilip büyüsün diye, Bilerek ve beyhude bir çırpınış ile? ... Neden çok sevilen anlamaz, Sevildiğini ve değer verildiğini? Bu güzel masalın her harfinin Bizzat kendisi için; yazılıp, çizildiğini?  ... Neden küçümsenir ki sevenin sevgisi? Niye görülmez bülbüle yâr olan gül bahçesi? Niçin hep bir inat, hep bir tafra yüceltir, Ve daha değerli kılar, yarım bırakılan sevgiyi? ... Karşılık almadan sevebilmek, Ne kadar da ilahi ve yücedir, halbuki... Kim, neden heba eder ki aşığının sevgisini? Ve rehberi yapar boş yere kendi ümitsizliğini? ... Sen de biliy...

HAYATINIZI DÜZENE SOKACAK 20 ALIŞKANLIK

Hayatınızı Düzene Sokacak 20 Alışkanlık Öncelikle herkese güzel bir hafta sonu dileklerimle. Umarım hayatınızın akışını arada bir durup sorguluyorsunuz. Yanlış anlaşılmasın sakın. Felsefi ve ontolojik bir var oluşçuluk ve bütüncül bir yaşam kaygısını sorgulamacı bir tutum ile irdelemek değil niyetim asla.  Bugüne hafif gibi görünen ama yaşam kalitemizi engelleyen, başarıya ve hedeflediğimiz amaca giden yolda bizi sekteye uğratan bir takım olumsuz davranışlarımızı ve nispeten kötü alışkanlıklarınızı azaltmaya yönelik bir takım önerilerim olacak.  Düzenli takip ettiğim bir kaç yabancı motivasyon ve kişisel gelişim hesabı var. Daga çok Amerikalıların bakış açısı ve dünya görüşü ile şekillenmiş tavsiyeler bunlar. Ben buradaki önerileri biraz bizim ülke ve insanımız bağlamına uyarlamaya çalıştım.   Hepsinin de değerli öneriler olduğunu düşünüyorum.  Küçük adımlarla giderek, hepsini değil belki ama dört beş tanesini bile uygulama geçirmek oldukça olumlu de...

Kendinizi Aşmanın 33 Yolu

Kendini Aşmanın 33 Yolu (İlk 15 Adım!)  Hemen hepimiz kendimize dair bir takım serzeniş ve şikayetler içerisinde oluyoruz. Az veya çok... İstemsizce veya üstüne basa basa şikayet ediyoruz.  Bazı şikayetlerimiz fiziksel şartlarımız ile ilgili. Kimimiz boyundan memnun değil, kimimiz kilosundan. Kimimizin beli kalın, bazılarımızın kırışıklıkları çok.  Kimimiz göz rengini lens kullanarak, kimimiz de fazla kilolarından sert diyet yaparak kurtulabiliyor.  Kimimiz ticari zekasının azlığından şikayetçi; kimimiz ise sinirlerini kontrol edemeyerek çevresini kırıp dökmekten. Bazılarımız ise tam bir toksik canavara dönüşmüş durumda, travmalarının acısını bi-haber olan yakın çevresinden çıkartıyor... Kimimiz bazen bir duygu süpürgesi,  kimimiz kalp buldozeri, kimimiz de ilişki mengenesi...  Ama her şey bir yana, hayat devam ediyor. Stoacı bakış açısını benimsemiş bir fani olarak, kendimizi sevmemiz, kendimizi iyi tanımamız ve içimizdeki o potansiyeli uyandır...