Hicret
Çok ama çok farklı bir hicretten bahsetmek istiyorum bugün. Hicret kelimesine sakın dinî bir kimlik atfedip, bildiğimiz kamerî döngüye dayalı İslam dünyasının kullandığı Hicrî takvimle bağdaştırmayın. Ben sadece bireyin kendi içindeki diğer ben'e yaptığı yolculuktan bahsetmek istiyorum...Bir ben vardır bende benden içeri bağlamında ki ben e hicret benimkisi... Ancak öncesinde iki hususu netleştirmek de fayda var. Üçüncü konu ise bunlardan tamamen bağımsız ve benim içsel hicret dediğim olgu...
İlk olarak, toplumsal düzlemde, insanoğlunun yeryüzündeki varlığından bu yana göç ve hicret kaçınılmaz bir sosyolojik olgu. Zannederim ünlü tarihçi Gibbon'a ait bir saptama idi: tarih denen alanın oluşmasındaki en temel saik insanlar, kitleler ve toplumlar arasındaki uyuşmazlık ve kopmalar... Büyük çaplı insan hareketlerinin pek çok sebebi var: savaş, iklimsel değişiklikler, doğal felaketler, siyasi istikrarsızlık, ekonomik çöküş, pogrom denilen dinî veya siyasi soykırımlar...
Eski ve Yeni Ahitte Exodus (Huruc) denilen kitlesel büyük sürgünler var tarihin tozlu sayfalarında. Büyük savaş ve katliamlar her daim göçün en büyük tetikçisi olmuş... Tıpkı vadedilmiş topraklar için yola düşen Ben-i İsrail gibi, Habeşistan'a gidenler ile Medine'ye gidenler aynı şeyi arıyordu: iç huzur ve mutluluk gibi toplumsal huzur ve dinginlik ve yaşama hakkı...
Yeryüzü tarihinin her döneminde göçler var oldu ve bence 21. yüzyıl en büyük göçlere şahitlik etmeye devam edecek üstelik de daha da sertleşip yoğunlaşarak. Yaşarsak hep beraber göreceğiz bunu maalesef...
Bunun dışında ikinci göç türü daha iyi şartlar için bireylerin bazen küçük grupların, belki ailelerin yaptığı göç. Bunun temel sebebi yine benzer arayışlar. Daha iyi yaşam koşulları, yüksek gelir, adil ücret dağılımı, herkes için adalet, iyi eğitim hakkı, sağlık ve sosyal hizmetler, yeni neslin geleceği, beyin göçü, vb sebepler: hepsinin ortak noktası aynı özünde: daha iyi koşullar. Gerçekten de bu kadar basit. Yani sır"daha" kelimesinde gizli. O kadar. Daha iyi okul, daha yüksek maaş, daha mutlu bir ortam. Daha çok mutlu olma hakkı...
İçinde yaşadığımız coğrafyada ve bu yüzyılda her iki göçe de şahitlik ettik. Müreffeh, medeni ve çağdaş Avrupa ülkeleri yılda sadece (ki onlarda çok iyi eğitimli) 15-20 göçmene vize verirken, biz o sayıyı dakikalar içinde yaptık. Üstelik olabilecek en sorunlu profili gûruhlar halinde ülkeye kabul ederek. Sonuçlarını 20 yıl sonra çok ama çok ağır ve acımasız biçimde göreceğiz hep beraber - şayet bu coğrafyada yaşamaya devam edersek...
Empati yaptığınızda bunun insanî bir durum olduğunu kabullenmek zorundasınız. Maslow'un hiyerarşik ihtiyaçlar listesinin birinci sırasında yeme ve barınma ihtiyacı yer alır. Bunu size sunmayan bir mekanda ve coğrafyada duramazsınız. Suriye ve Afganistan örneğinde olduğu gibi. Ya da son deprem bunun en önemli müsebbibi oldu. Yüz binlerce insanın hayatı değişti ve bu bir milat oldu onlar için. D.Ö ve D.S. Entelektüel ve sanatsal ve düşünsel ihtiyaçlar ise bu piramitte çok ama çok daha yukarıda yer alır ki bu sonuna kadar da doğru bir tespittir. Coğrafya maalesef bir kaderdir ve belki hicret bu kaderi değiştirebilir...
Asıl konu insanın kendi içinde kendine yaptığı içsel hicret. Bunu herhangi bir biçimde şehir, iş, görev ve mekan değiştirmeden de yaşayabilirsiniz. Masada otururken bile!
Eski "siz" i geride bırakıp "yeni size" e hicret etmeniz gerekir bazen. Yeni siz aslında her zaman içinizde bir yerlerde vardı ve mevcuttu. Onun orada olduğunu hep biliyordunuz Tek eksik olan "cesaret" denilen ateşleyici... Tao Tzu'nun dediği gibi "en büyük yolculuklar bir adımla başlar." Tıpkı tüm öykülerin şehre yeni birinin gelmesiyle başlaması gibi. Hayatınıza yeni biri girer ve sizin içsel yolculuğunuz başlar; eski limandan demir alırsınız, sizi bir yere sabitleyen ⚓ çapayı güverteye alırsınız ve yelken açarsınız. Çünkü artık yeni bir rüzgar vardır brandaları şişiren...
Mevcut halinizden mutsuz iseniz artık değiştirin o hali. İngilizce "easier said than done" diye bir tabir var. Demesi sana kolay anlamında. Nedense Türkçe'deki komik tabirle ifade edilmiş: nasıl evlilikler yaşıyorsak bu coğrafya da artık 😉: bekara karı boşamak kolay diyebilirsiniz çevirince. Ama hiç bir şey sizden daha değerli değil. Hicret etmedikçe gövdesini kurt kemiren bir ağaç gibi çürümeye terk edersiniz o aktif olabilecek benliğinizi tarumar ederek...
Kendinize ait şayet daha iyi bir haliniz var ise; rotanızı sizi daha mutlu, daha huzurlu, daha dingin, ruhen daha müreffeh olan yeni kendinize doğru çevirin. Her hicret aslında yeni bir dünya - yeni bir hayat demek. Yani Dante Alighieri'ye atfen Latince tabirle: nuova vita. Yeni hayat...
Bunu oturduğunuz yerden dahi başlatabilirsiniz. Sizi mutlu eden ve mutsuz eden şeyleri iki ayrı sütuna yazın. Artı ve eksileri ile. Saatler de sürse bunu yapın... Vazgeçmeniz gerekenleri, asla vazgeçemem dediklerinizi de ekleyin listeye. Huzur ve mutluluğu arttıran ne varsa seçin bunların içinden... Diğerleri geri atın veya tamamen silin... Zor değil.
Herkese güzel bir içsel yolculuk diliyorum...
Yorumlar
Yorum Gönder