Ana içeriğe atla

Siyasette Neler Oluyor?

Siyasette Neler Oluyor?
Türk siyaseti ilginç bir yapıya sahip. Toplum mühendisliği denilen mekanizma vasıtasıyla - genelde de kapalı kapılar ardında faaliyet gösteren - farklı güç odaklarının bir araya gelmesiyle topluma bir akış ve yön kazandırmaya yönelik - satranç hamlelerini andıran bir takım hamleler yapılır. Bu hamleleri bazen (1) dünya siyasetine yön veren ve en üst düzeyde bölgesel arenada bilgiyi yöneten ve muhtemelen uzaklardaki  üst akıl, bazen (2) yerel siyasette partilere akıl hocalığı yapan ama asla ekranlarda görünmeyen fikir babaları ya da bazen (3) bizatihi güncel siyasi şartların oluşturduğu ve gündeme yön vermeye çalışan yerli (iktidar yada muhalefet kaynaklı) siyasetçilerin itmesi ve toplumsal ivmelendirmesiyle yönlendirilmiş hamleler ülke gündemini meşgul eder. 

Zannederim Saraçhane'de gerçekleşen ve sosyal medyada çok yankı bulan ve "muhalif çoklu masayı" alevleyen bir girişim oldu - üstelik adalet erki işe müdahil edilerek. Yıllar önce, mevcut cumhurbaşkanını o dönem başbakanlığa ve iktidara da ve sonrasında da cumhurbaşkanlığına kadar taşıyan benzer bir süreç yaşanmıştı. Türk insanı - garip biçimde doğası gereği - ezilen ve haksızlığa uğrayanların yanında olmayı seven toplumsal bir yapıya (bazen de zaafiyete) sahip. Eğer doğru zamanlama ile kurgulanmış ve doğru rüzgarı yakalamış ise bu girişim - sonuçları en ezik görünen adayları en tepeye kadar taşıyabilir. Bu bir olasılık. 

Toplum mühendisliği demokratik ülkelerde (ya da en azından demokratik gibi görünen toplumlarda) kurguyu büyük seçim dönemlerinde kamuoyu yaratarak seçmen odaklı olarak kurgular. (Yukarıda üç ayrı kurgulayıcı olasılığından bahsettim) Hedef, seçmenlerin yani adil şartlarda oy verme potansiyeli olan insanların bakış açısını değiştirmek ve istenen yöne kanalize ederek istenen kişi ve ya siyasi partiye oy vermelerini sağlamaktır... Savaş Sanatı ve Prens/Hükümdar kitaplarını okuyanlar bilir ki; puslu savaş şartlarında (siyasette bir tür savaştır) hedefe götüren her yol mübahtır. (Ends determine the means!)

Daha ilkel ve demokratik olmayan toplumlarda, çeşitli terörist eylemler, bombalamalar; etnik ve ırkı ayrımcılık (Tutsi ve Hutular gibi), bazen dini ve mezhebi bölücülük; bazen belirli grupları finansal çöküş yoluyla birbirlerine düşürebilir ve toplumu siyaset mühendisliği ile bozabilir ve dağıtabilirsiniz. Dünya tarihi, istihbarat örgütleri ve casuslar aracılığıyla böyle eylemleri çeşitli coğrafyalarda tertipleyen ve tezgahlayan onlarca güçlü ülke - devlet - imparatorluk - hikayeleri ile doludur. 

Son durumları biliyorsunuz. İBB'nin genç başkanı bir hapis cezası ile karşı karşıya bir kamu görevlisine yönelik eski bir hakarete dayalı bir dava açılmasına binaen. Bu tip bir kararın özellikle bu dönemde yapılması elbetteki çok manidar. Tipik bir toplum mühendisliği girişimi. Masada sandalye sahibi (ama pek oy potansiyeli olmayan parti başkanlarının) konuya bu kadar hızla tepki verip miting benzeri bir atmosferde reaksiyon göstermesi de manidar. Zannederim süreç 'birilerinin' istediği gibi hızla istenen yöne doğru evriliyor - üstelik ortada ortak ve tek bir aday ismi zikredilmemiş olmasına rağmen. 

Ben yasa/adalet marifetliyle yapılan bu tür hamlelere karşı çok ihtiyatlı ve itidalli davranılması gerektiğini düşünüyorum. Hepimiz biliyoruz ki iktidar seçim sürecinde karşında spekülasyonlar değil kanlı ve canlı bir aday olmasını şiddetle istiyor. Henüz bir aday yok. Çünkü siyaseti çok iyi bilen ve iktidarda olmanın verdiği her tür mali ve siyasi (ve hatta adli güç ile kullanımı ile) siyaset enstrümanlarını çok iyi kullanabilen bir lider var ortada ve bu lider karşısına çıkacak herhangi bir adayı rahatça ezebilecek durumda elindeki erki de dilediği gibi kullanarak... Zaten masadaki altılının oy gücü aslında iki-buçuk güç ölçeğinde. Geri kalan üç buçukluk bir kısım var aslında var ile yok arasında gezen - toplamda yüzde 3.5 oy alma ihtimalleri bile yok bu üç parti toplamının bağımsız seçime girdikleri zaman. Unutmadan üç buçuk Türk argosunda önemli bir yere sahip 😉. 

Okuyan - genelde büyük şehirde yaşayan ve de nispeten daha eğitimli ve sosyal medyayı daha çok kullanan kesim ile nispeten daha az eğitimli ve sosyal medya yerine televizyon izlemeyi tercih eden kesimin toplum mühendisliği kullanılarak istenen yöne kanalize edilebilmeleri için farklı mekanizmaları kullanması gerekiyor siyasete yön veren üst akıl sahiplerinin. Pek çok sanatçı, gazeteci ve siyasetçinin çok hızlı ve yersiz tepki gösterdiğini ve istenen tezgaha hızla düştüğünü düşünüyorum kamuoyunun. Toplum mühendislerinin en çok sevdiği şey çok çabuk toplumsal reaksiyon ve tepki alabilmek - infial ve karmaşa hissi yaratabilmekdir. Zannederim bugün başardılar. İşler onların istediği gibi gidiyor. 

Oy kullanacak olanların değil belki ama oy isteyenlerin aceleci davranmasını gerektirecektir pek acil bir durum falan da yok ortada. Zaten altılı masadaki en güçlü partinin bu ekonomik koşullarda iktidarı almak ve ekonomiyi yönetmek gibi bir niyeti de yok. Aslında başından beri samimi olarak iktidara gerçekten geçmek gibi bir realist isteği olmadı da... Altılı masadaki ikinci güçlü partinin de iktidara yakın ikinci güçlü parti ile benzer bir siyasi tandansta olması kendi seçmeninin kafasını fazlasıyla bulandırmış durumda... Dindar görünen üçüncü parti de iktidardaki partinin nüve partisi olduğu için seçmenin kafası yine karışık. Geri kalan üç partinin de toplam oy değerinin yüzde beşi bulma ihimali bile yüzde beş değil...

Türk seçmeni ile ilgili en ilginç eğilimlerden birisi de seçmenlerin oy sandığına giderken son dakikada bile kararını cebindeki paraya, gelen gelirine ve toplumsal istikrara bakarak ve bazen de sadece tepkisellik ve kızgınlık ile verebilecek olmasıdır. Bu karakter üzerine oynayan toplum mühendisleri oy oranını maksimum yüzde 10a kadar etkileyebilirler. 

Türk siyasetini yönlendirmek için henüz erken olduğunu düşünüyorum... Itidal iyidir - herkes için... Sazan da bir balık türüdür. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Masal

Masal ... Neden olsun isteriz, Masallardaki aşklar gerçek? Mutlu gülüşler sonsuz, Birliktelikler, sorunsuz? ... Niye çok isteriz hep? O da beni - benim kadar, Ve hatta benden de çok... Daha da çok sevsin diye? ... Nedir karşılıksız aşkları; Bu kadar değerli ve unutulmaz, Kavuşulan aşkları ise sıradan yapan? Nedir aşkı, maşuktan bile kopartan? ... Niye bekleriz hep, tutkuyla sevip de, Karşılık bulamadığımız aşklar; Önümüzde serpilip büyüsün diye, Bilerek ve beyhude bir çırpınış ile? ... Neden çok sevilen anlamaz, Sevildiğini ve değer verildiğini? Bu güzel masalın her harfinin Bizzat kendisi için; yazılıp, çizildiğini?  ... Neden küçümsenir ki sevenin sevgisi? Niye görülmez bülbüle yâr olan gül bahçesi? Niçin hep bir inat, hep bir tafra yüceltir, Ve daha değerli kılar, yarım bırakılan sevgiyi? ... Karşılık almadan sevebilmek, Ne kadar da ilahi ve yücedir, halbuki... Kim, neden heba eder ki aşığının sevgisini? Ve rehberi yapar boş yere kendi ümitsizliğini? ... Sen de biliy...

HAYATINIZI DÜZENE SOKACAK 20 ALIŞKANLIK

Hayatınızı Düzene Sokacak 20 Alışkanlık Öncelikle herkese güzel bir hafta sonu dileklerimle. Umarım hayatınızın akışını arada bir durup sorguluyorsunuz. Yanlış anlaşılmasın sakın. Felsefi ve ontolojik bir var oluşçuluk ve bütüncül bir yaşam kaygısını sorgulamacı bir tutum ile irdelemek değil niyetim asla.  Bugüne hafif gibi görünen ama yaşam kalitemizi engelleyen, başarıya ve hedeflediğimiz amaca giden yolda bizi sekteye uğratan bir takım olumsuz davranışlarımızı ve nispeten kötü alışkanlıklarınızı azaltmaya yönelik bir takım önerilerim olacak.  Düzenli takip ettiğim bir kaç yabancı motivasyon ve kişisel gelişim hesabı var. Daga çok Amerikalıların bakış açısı ve dünya görüşü ile şekillenmiş tavsiyeler bunlar. Ben buradaki önerileri biraz bizim ülke ve insanımız bağlamına uyarlamaya çalıştım.   Hepsinin de değerli öneriler olduğunu düşünüyorum.  Küçük adımlarla giderek, hepsini değil belki ama dört beş tanesini bile uygulama geçirmek oldukça olumlu de...

Kendinizi Aşmanın 33 Yolu

Kendini Aşmanın 33 Yolu (İlk 15 Adım!)  Hemen hepimiz kendimize dair bir takım serzeniş ve şikayetler içerisinde oluyoruz. Az veya çok... İstemsizce veya üstüne basa basa şikayet ediyoruz.  Bazı şikayetlerimiz fiziksel şartlarımız ile ilgili. Kimimiz boyundan memnun değil, kimimiz kilosundan. Kimimizin beli kalın, bazılarımızın kırışıklıkları çok.  Kimimiz göz rengini lens kullanarak, kimimiz de fazla kilolarından sert diyet yaparak kurtulabiliyor.  Kimimiz ticari zekasının azlığından şikayetçi; kimimiz ise sinirlerini kontrol edemeyerek çevresini kırıp dökmekten. Bazılarımız ise tam bir toksik canavara dönüşmüş durumda, travmalarının acısını bi-haber olan yakın çevresinden çıkartıyor... Kimimiz bazen bir duygu süpürgesi,  kimimiz kalp buldozeri, kimimiz de ilişki mengenesi...  Ama her şey bir yana, hayat devam ediyor. Stoacı bakış açısını benimsemiş bir fani olarak, kendimizi sevmemiz, kendimizi iyi tanımamız ve içimizdeki o potansiyeli uyandır...