Ana içeriğe atla

Dünya Kupası

Dünya Kupası

"Dünya Kupası" denildiğinde kimsenin aklına voleybol, basketbol, hentbol, rugby ya da kriket 🏏 gelmez. Kupa kaldırmanın keyfi en çok futbolda dev stadyumlarda çıkartılır. Stadyumlar modern çağın arenaları ve futbolcular da gladyatörleridir. Yırtıcı aslan ve kaplanlar, kılıçlar, hançerler ve kalkanlar olmayabilir ama formaları ile birbirine kas kemik ve kazanma ruhu ile girmeye hazır iki takımın olması yeterlidir aynı savaş atmosferini izleyicilere aktarmak için. Savaşı takım ruhuyla harmanlayarak eğlenceli ve kârlı bir iş kolu haline getirmenin en kitlesel afyonvari aracıdır futbol... 3F'den birisi... Fado, fiesta ve elbette futbol. 

Dünyada en çok sevilen ve oynanan spor olmasının en büyük nedeni ise takım rekabeti ve savaş ruhu. Genel olarak erkek-egemen dünyanın sevdiği kapışma ve karşılaşma ruhuna en uygun zemindir futbol sahası. Takımını destekleyen formaları içinde; binlerce tutkulu insanın hep birlikte oyuncuları motive ya da demotive etmesini körükleyecek biçimde bağırma, haykırma, şarkı söyleme, ıslık çalma ve Meksika dalgası ile destekleme çabasıdır futbol. 

Futbolu seviyorum. Hem izlemeyi hem de oynamayı. Sokakta patlak plastik toplarıyla  futbol oynayan küçük çocukları gördüğüm anda aralarına dalıp bir kaç dripling hareketinin ardından iki taşın arasına geçmiş kaleciye yapılan vuruşun keyfini anlatamam. Solak olmamın etkisi ile sol açık (11 numara ile) mevkiinde (bir dönem lisanslı) futbol oynadım; en son üniversiteden arkadaşlarım ile halı sahada top oynarken çok ciddi biçimde sakatlanıncaya kadar... Şu aralar sadece sokakta top oynayanların yanından geçerken yanlışlıkla üstüme doğru gelen toplara falso verip geri yumuşak pas atarak devam ediyorum futbol kariyerime 😉.

İlk Dünya Kupası maçı izleme tecrübem 1978 yılında siyah beyaz TRT ekranından Argentina '78 kupasıyla oldu. Yeni vefat eden Halit Kıvanç'ın sesiyle üstelik. Yatağan'daki pazardan Arjantin'in 10 numarası Kempes'li forma almıştık mahalledeki çocuklarla kendimize şu en meşhur klâsik dik mavi beyaz çubuklu olandan.  Hepimiz kendimizi birer, Passerella, Mario Kempes ya da Hollandalı rakip van de Kerkhof zannederek toprak sahada koşuşturuyorduk; şimdiki çocukların birer Messi, Ronaldo, Neymar ve Mbappé hayranı olması gibi...

Biz büyük usta Pele nesline yetişemedik. Bizim jenerasyonun maestrosu kesinlikle ve tartışmasız Diago Armando Maradona'dır. Arjantin'in farklı vücut yapısıyla dikkat çeken ufak tefek yapılı asi çocuğu. Futbol tarihinin atılmış en güzel golü de ona aittir. Sonrasında Messi'nin Getafa'ye attığı benzer gol var benzer ama asla aynı ruh degil... 1986 Dünya Kupasında İngiltere'ye attığı o meşhur gol. Sonra "Tanrının Eli" denilen ikonik gol geliyor aynı maçta kaleci Peter Shilton'ın üstünden aşırdığı... 1982'de Arjantin İngiltere arasında yaşanan Falkland krizinin üstüne yarı finalde İngilizleri kupadan silen ve emperyalist imparatorluğa karşı verilmiş diplomatik birer cevap gibiydi bu goller. 

Biz hep milletçe zayıf takımların yanında yer aldık maçlarda. Kamerun gibi sürpriz yapan, Senegal gibi hep ilk 16yı zorlayan Afrikalı takımlar her zaman daha değerli oldu bizim için. Bir tür gizli ve ezik anti emperyalist reaksiyon bu sadece... Rio de Janeiro 'nun favellalarından (fakir mahalle-getto) samba yapar gibi top oynayan kara çocuklar daha sevimli geldi bize; onların mücadelesi aynı zamanda gladyatörlerin hayat mücadelesi gibiydi çünkü. 

Bugün turnuvaya katılan 32 takımın 13ü dünyanın onda biri kadar bile toprağı olmayan Avrupa kıtasından geliyor. Üst gruba yükselen ilk 16daki on takım da Avrupa kıtasından. Bu da yatırım demek. Spora yatırım. İnsana yatırım. Diğerleri ise tanrı vergisi birer yetenek. Futbol ile kurtuluş.  Ya ülkemiz? Türkiye dünya üçüncüsü olduğumuz 2002 Dünya Kupası hariç, hiç bir varlık gösteremediği kupalarda. Bu kadar çok ünlü futbolcunun son yıllarını dinlenmek için geçirdiği veteranlar cenneti gibi olmaya devam etmez umarım. Bir ara sahadaki tüm oyuncuları (11 oyuncu birden!) yabancı olan Galatasaray gibi takımlar ligde var oldukça dünya kupası görme ihtimalimiz de pek yok zaten... 

Futbol çok yüksek miktarlarda para, şike ve gücün döndüğü en büyük eğlence sektörlerinden birisi. Futbolcu fiyatları dudak uçuklatan rakamlar. Futbol kara para aklamanın en bilindik yolu aynı zamanda; astronomik paralara kurulan takımlar, vergiden kaç(ın)ma yollarının başında yer alıyor. 

Bu arada en az 20 yıldır hiç lig maçı izlemedim. Lig maç paketi de satın almadım. Sözde Fenerbahçeli olmama rağmen tek bir futbolcu ismi bile bilmiyorum artık takımdan... Oğlum benim isteğimle aynı takımı desteklediği için çok mutsuz. Totem yapıp her yıl yeni bir FB forması almamıza rağmen, kendini bildi bileli şampiyonluk yüzü görmedi takımımız. 

Umudumuz kupada Arjantin; dört kez kupaya katılan Messi bunu hak etti zannederim. Öte yandan ligde hâlâ umutsuzca Fbyi destekliyoruz oğlumla bu yıl da... Çok zor ama olsun... Fanatizm bunu gerektiriyor çünkü, değil mi? 😉

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Masal

Masal ... Neden olsun isteriz, Masallardaki aşklar gerçek? Mutlu gülüşler sonsuz, Birliktelikler, sorunsuz? ... Niye çok isteriz hep? O da beni - benim kadar, Ve hatta benden de çok... Daha da çok sevsin diye? ... Nedir karşılıksız aşkları; Bu kadar değerli ve unutulmaz, Kavuşulan aşkları ise sıradan yapan? Nedir aşkı, maşuktan bile kopartan? ... Niye bekleriz hep, tutkuyla sevip de, Karşılık bulamadığımız aşklar; Önümüzde serpilip büyüsün diye, Bilerek ve beyhude bir çırpınış ile? ... Neden çok sevilen anlamaz, Sevildiğini ve değer verildiğini? Bu güzel masalın her harfinin Bizzat kendisi için; yazılıp, çizildiğini?  ... Neden küçümsenir ki sevenin sevgisi? Niye görülmez bülbüle yâr olan gül bahçesi? Niçin hep bir inat, hep bir tafra yüceltir, Ve daha değerli kılar, yarım bırakılan sevgiyi? ... Karşılık almadan sevebilmek, Ne kadar da ilahi ve yücedir, halbuki... Kim, neden heba eder ki aşığının sevgisini? Ve rehberi yapar boş yere kendi ümitsizliğini? ... Sen de biliy...

HAYATINIZI DÜZENE SOKACAK 20 ALIŞKANLIK

Hayatınızı Düzene Sokacak 20 Alışkanlık Öncelikle herkese güzel bir hafta sonu dileklerimle. Umarım hayatınızın akışını arada bir durup sorguluyorsunuz. Yanlış anlaşılmasın sakın. Felsefi ve ontolojik bir var oluşçuluk ve bütüncül bir yaşam kaygısını sorgulamacı bir tutum ile irdelemek değil niyetim asla.  Bugüne hafif gibi görünen ama yaşam kalitemizi engelleyen, başarıya ve hedeflediğimiz amaca giden yolda bizi sekteye uğratan bir takım olumsuz davranışlarımızı ve nispeten kötü alışkanlıklarınızı azaltmaya yönelik bir takım önerilerim olacak.  Düzenli takip ettiğim bir kaç yabancı motivasyon ve kişisel gelişim hesabı var. Daga çok Amerikalıların bakış açısı ve dünya görüşü ile şekillenmiş tavsiyeler bunlar. Ben buradaki önerileri biraz bizim ülke ve insanımız bağlamına uyarlamaya çalıştım.   Hepsinin de değerli öneriler olduğunu düşünüyorum.  Küçük adımlarla giderek, hepsini değil belki ama dört beş tanesini bile uygulama geçirmek oldukça olumlu de...

Kendinizi Aşmanın 33 Yolu

Kendini Aşmanın 33 Yolu (İlk 15 Adım!)  Hemen hepimiz kendimize dair bir takım serzeniş ve şikayetler içerisinde oluyoruz. Az veya çok... İstemsizce veya üstüne basa basa şikayet ediyoruz.  Bazı şikayetlerimiz fiziksel şartlarımız ile ilgili. Kimimiz boyundan memnun değil, kimimiz kilosundan. Kimimizin beli kalın, bazılarımızın kırışıklıkları çok.  Kimimiz göz rengini lens kullanarak, kimimiz de fazla kilolarından sert diyet yaparak kurtulabiliyor.  Kimimiz ticari zekasının azlığından şikayetçi; kimimiz ise sinirlerini kontrol edemeyerek çevresini kırıp dökmekten. Bazılarımız ise tam bir toksik canavara dönüşmüş durumda, travmalarının acısını bi-haber olan yakın çevresinden çıkartıyor... Kimimiz bazen bir duygu süpürgesi,  kimimiz kalp buldozeri, kimimiz de ilişki mengenesi...  Ama her şey bir yana, hayat devam ediyor. Stoacı bakış açısını benimsemiş bir fani olarak, kendimizi sevmemiz, kendimizi iyi tanımamız ve içimizdeki o potansiyeli uyandır...