Yeniden Yeşermek
Yakın bir arkadaşım kısa bir süre önce yazdığım duygusal ağırlıklı bir yazım nedeniyle - mutsuz olup olmadığımı sordu geçen gün yazdığım deneme yazısında geçen ceviz kırıklarının kalbimde bir yara açtığını düşünerek. Çok nazikçe bu konudaki hassasiyetini ifade etti... Üzgün olduğumu düşünen başka arkadaşlarımda benzer endişelerini bir biçimde benimle paylaştılar.
Oysa tam tersi bir durum söz konusu hayatımda... Hayatın bana çok güzel şeyler sunduğunu düşünüyorum. Bu anlamda bir birey olarak hayata karşı müteşekkirim aslında. Zannederim bazı yazarların acı eşiği yüksek ve üzüntülü anlarda daha üretken olabiliyorlar. Bunun bir tür entellektüel libido eşiği olduğunu düşünüyorum. Bazı çağrışımlar (kırık ceviz kabuklarının zihnimde yarattığı çağrışımlar gibi örneğin) aslında bir çeşit ilham kaynağı ve kaldıraç işlevi görüyor zihinsel üretim bağlamında. Daha büyük bir tutkuyla yazıyor insan onu kışkırtan hisleri güçlü biçimde hissettikçe.
Stoacı bir yaklaşım ile Pollyannacılık oynamadan şunu çok net biçimde gönül rahatlığı ile itiraf edebilirim; hayat tüm zorluklarına rağmen yaşamaya değecek güzellikler sunuyor hepimize. Elbette şunu karşı tez olarak ifade etmek de çok mümkün: Bu günlerde Ortadoğu'da binlerce çocuk katlediliyor, insan kasapları sözde dini veya ticari mesnetlere binaen soykırım ve pogrom ile insanlığımızdan utandırıyor bizleri... Türümüzün olabilecek en vahşi canlı türü olduğunu maalesef başımıza kakarak ve gözümüzün içine sokarak gösterip utancımızı daha da katmerleştiriyor. Ama bu insan olma onurunu zedeleyemez.
Başlıkta olduğu gibi hayat devam edecek. Mutlu olmayı öğrenmek ve içselleştirmek zorundayız her şeye rağmen. Gerek toplumsal bağlamda gerekse de bireysel düzlemde kırıldığımız yerlerden; o hassas noktalardan yeşermek ve çiçekler açmak zorundayız. Pandora'nın kutusunda kalan son umudun tecessüs etmiş halini simgeleyen Elpis gibi asla vaz geçmemek gerekiyor hayattan ve bize bahşedilenlerden...
Hayat inişleri ve çıkışları olan bir mecrada ilerliyor. Hep de böyle idi... Bunu değiştirmek mümkün değil. Kimi zaman kötü hissetmek elbette mümkün. Yaşamın gerçekliği bu... Ancak bunu kırmak zorundayız. Karamsarlık ve kötümserlik insan ruhunun en büyük düşmanları - beden sağlığı için bile bu böyle maalesef. Pek çok hastalığın birincil müsebbibi stres ve kaygı ve kötücül düşünceler.
Mesele var olan kötü ve üzüntülü durumlar değil. Onlara verdiğimiz tepki ve tutumlarda gizli. Karanlık ve kasvetli bir kisveye bürünmüş bir ruh halini hepimizin geride bırakılması ve ışıl ışıl parlayan güzelliklere yelken açmamız gerekiyor - hem de hiç vakit kaybetmeden. Ömür dediğimiz şey sürekli içindekiler eksilen sanal bir kumbara gibi... Geri kalan zamanı güzel insanlarla değerlendirmek bilimsel olarak da insan mutluluğunu arttırıyor. İçi gülen huzurlu insanlar bize de huzur ve dinginlik veriyor.
Kısaca nereden zorlanırsak bu hayatta; oradan yeşerip çiçeklenmek daha güçlü kılar bizleri. En basit haliyle: kimlerle daha mutlu ve huzurlu iseniz o insanlarla olan teşrik-i mesainizi arttırın. Karamsar ve insani ilişkiler konusunda tutarsız ve cahil insanlarla sohbeti kesin veya azaltın. Sıcaklık ve huzur hissettiğiniz ortamlarda daha çok ve daha sık bulunmaya çaba sarf edin. Sizi sevenleri daha çok sevin, daha çok arayın ve daha sık hediyeleşin onlarla. Sizi aşağı çeken her kim ve her ne ise, onların hayatınızdaki etkisini ve dahlini azaltın.
Unutmayın ki sevgi ve aşk en güzel deva. Meclevo Rumi tarzı bir yaklaşım olacak gerçi ama; sevmeye ve sevilmeye baş koyup sizi sevenlere daha güçlü bir arzu ve şevk ile sarılmaya özen gösterin.
Hayat güzelliklerini zaten pırıl pırıl sunuyor bize; artık bu noktada önemli olan bunları içtenlikle alıp hayatımızdaki o ışıltıyı kalbimizin ve yaşantımızın içine koyabilmek... Güzelliklerle kalın...
Yorumlar
Yorum Gönder