ROMAN
Labirentteki Mavi Kelebek
üçüncü bölüm
Dağdaki Meczup
Tam suyu içip ayağa kalkmış ve ellerinin tozunu silkeliyordu ki, bir ses işitti. Çok uzak diyarlardan, sanki bilinmedik ülkelerin dillerinin garip vurgu ve tonlamasıyla yüklü bir “merhaba”ydı, irkildi. Başını çevirdi, karşısında Deli Tahir duruyordu. Oldukça eski görünümlü ama pırıl pırıl temizlik ve intizam kokan meşhur gri takımıyla karşısındaydı. Ve koyu kahve kravatı.
“Merhaba” diyebildi sadece.
“Arkadaki asfalt yoldan gelmedin galiba? Ayak sesini işitmedim.”
“Yok, tepeyi tırmandım. Kestirmeden geldim.”
“Kestirmeden mi?” Garip bir gülüş ve ses tonu ilişti bu soruya. “Kestirmeden gelmek.” Dimdik bir yokuşu rahat bir asfalta tercih etmek mi acaba kestirmeden gelmek? Deli Tahir devam etti sorusuna:
“Kestirme seni kısa sürede ulaştıran yoldur. Haline bakılırsa kestirme yerine “uzatma”yı tercih etmiş gibisin.”
Bir delinin filozofça tanımlama ve tarifler yapması kendisini oldukça akıllı kabul eden beynine hiç de hoş gelmedi. Ama üslubunu bozmamaya, aşağılayıcı ve alaycı olmamaya söz verdi.
“Değişiklik olsun istedim” diyebildi; konuyu fazla boyutlandırmamaya özen göstermek için, ama karşısında kolay vazgeçecek, hemen kaçıp gidecek, gülerek uzaklaşacak bir deli tipi görünmüyordu.
“İnsanlar niçin değişiklik ister bilir misin? Dur sen söyleme, ben söyleyeyim! Çünkü günün bu vaktinde buralarda bulunmak, üstelik seçilebilecek en sarp ve uzun yolu seçip buna kestirme demek bana pek inandırıcı ve siz normal insanların yapacağı bir şeymiş gibi gelmedi.”
Normallik ve gariplik kavramları küçük ağaç kurtları gibi beyninin talaşımsı dokusunu kemirdi. Bir delinin ağzından anormallikle suçlanmak rahatsız etti kendisini.
“Sadece değişiklik olsun istedim.” dedi aslında kendisi de inanmadığı halde ve karşısındaki “deli”nin de inanmayacağını bilerek. Sırf daha da uzatmamak ve “kestirmeye” kaçmak için...
“Tamam, söyleyeyim. Bu kaynak suyundan içmek istedim, kimse gelmeden evvel, kirletsin istemedim, dokunulmamış olsun istedim.” Bozuk bir plak gibi tutuklaşarak ve tüm savunma psikolojisi yöntemlerine sığınmak istercesine donuklaşarak...
“Niye?” sorusu yükseldi filozof-deliden. Belki de bu, insan hayatının cevaplandırılması en güç sorusuydu. Bizleri yüzyıllarca, binlerce yıldır köşeye sıkıştıran ve beynimizi en çok terleten soru... Filozofları yücelten “niye” sorusuna verilen makul, ispatlanabilir cevap sayılarının çokluğuydu. Niye varız? Niçin buradayız? Niye yaşıyoruz? Birden beyninin dehlizlerindeki ilerleyen vagonları soru işaretiyle yüklü konvoyun hızı arttı, bu meş’um soru anını hatırlayınca...
Şöyle bir silkindi, karanlıktaki bulanık ufka doğru dalan gözleri buğulandı. Niye kendisini o kadar zora sokarak aslında çok rahatça gerçekleştireceği bir hedefe ulaşmak için bunca garipliğe göğüs germişti? Oysa geniş kapasiteli, yüksek hızla bilgisayarlar gibi çalışan beyni ne kadar da kendisine güven duymasını sağlıyordu. Yoksa bu “hain” belki de “kahrolasıca” soruyu daha önce hiç böyle derinlemesine dalarak düşünmeden cevaplandırmadığı için mi terliyordu?
Serin yaz meltemi her nereden yakalanıp önüne kattıysa bir iğne kokusu getirdi burun deliklerindeki nemli dokuya. Hayat ve iğde ağacı. Ne kadar da güzel bir ikili. Dağ başında karşılaştığı o filozofvari delinin hemen arkasında da bir iğde ağacı duruyordu. Bir çok çam ağacının arasında bir garip ve mahzun görünmüştü kendisine. Çoğunluğun içinde bir tek farklılık. Kim, niye dikmişti o iğde ağacını oraya? Bilinmez. Pek çok sorunun da cevabının da bir türlü bilinemediği gibi...
Kendisi gibi hayata el yordamıyla anlam katmaya çalışan pek çok kör gibi; hiç bir şey ifade etmeyen renkler, farklı dokular, pürüssüz parmak uçlarıyla hissedilemeyen milyonlarca desen, fotoğraf, yazı ve diğerleri gibi. Belki de o deli, hayatın sorusunu sormakla entellektüel bakış açısını ele veren ve karekterleri (yani toplumsal anlamda statü açısından düşük ve biraz da dışlanmış ve tepkisel davranışlı) bile olsa bu soruyu zevkle ve o ezilmiş ama gizli bir entellektüellikle yüklü kişi isyan bayrağını, sorgulamacı kimliğini asla terketme!” terennümleri nida edilirdi.
Yorumlar
Yorum Gönder