Gecenin Esrarı
Yeni Öykü:
Tesadüf Öyküleri
İkinci Kitap
15. Öykü
Yorgunluktan bitap düştüğü halde, bir türlü uykusu gelmeyen adam sırtını dayadığı ikili koltuktan doğruldu, dirseklerinden güç alıp oturduğu yerden kalktı. Kızmıştı - hem kendine hem de geceye. Okkalı bir küfür savurdu içinden kendini uyutmayan karanlığa. -"Hesabımız var seninle, görülecek!" dedi... "Pişman olacaksın beni uyutmadığına! Öğrenecek herkes senin ne mal olduğunu!"
Sanki bu gecenin umrundaydı.
Ne alıp veremediği vardı bu kara gecelerin kendisinden? Uzun zamandır doğru dürüst düzgünce uyuyamamıştı. Sürekli yatağında dönüp duruyor; uzun süredir ince pikenin altında kendisiyle paylaştığı yalnızlığını da küfürlerine dahil ediyordu... Siniri yatışmadı. Sıcak bir duş iyi gelirdi belki gergin sinirlerini gevşetmeye.
Soyundu, üstündekileri yatağın üstüne fırlattı. Birazdan dönecekti nasıl olsa onları almak için Sonra banyoya gitti... Soldaki sıcak su batarya başlığını sonuna kadar saat yönünün tersine çevirdi. Üç dört gözeneği bozuk duş başlığından üç beş saniye soğuk su aktı. Ayaklarına ve dizlerinin altına tuttu akan suyu israf etmemek istercesine. Sonra küvetin ortasına çöktü. Bir vav gibi kıvrıldı kaldı vücudu. Bir kaplıca suyu kadar sıcaktı incecik iğne gibi sırtına dökülen su... Ensesinden aşağı doğru tüm vücudunu ısıtması için bıraktı sıcak suyu teninin üzerine...
Küvet tıpasını yerleştirdi zemine. Ayak bileklerine kadar yükseldi su. Hep yaptığı gibi, yine muhasebe zamanı idi. Sanki sıcak su beynindeki tıkanık akıl yollarını açan bir tesisatçı kılavuzı gibiydi. Neydi geceyle alıp veremediği?
Düşünmek istedi. Geceyi. Karanlığı. Ve bu ikisinin çağrıştırdığı her şeyi...
"Kara" - sözde siyahın eş anlamlısı ama siyahtan çok daha güçlü bir kelime dedi. Eş anlam diye bir şeye inanmıyordu dilbilim okumasına rağmen. Her kelime nev-i şahsına münhasırdı. Duştan akan yakıcı sıcak su vücuduna çarptıkça beyni daha çok çalışıyordu. Gelecek sıcak su faturası şu anda umrunda bile değildi. Geceyle olan hesaplaşmasını bu gece bitirmeli ve alacak verecek defteri kapatılmalıydı. Gece ve o. İki düşmandılar. Ya geceyle bir sulh yapmalı ya da tüm köprüleri atıp tam bir meydan okumalıydı kasvetli karanlığa. Bunu bugün bitirmeye karar verdi.
"Karanlık" geceyi tarif etmek için kullanılan bir sözcüktü. Aydınlığın zıttı. Kara kelimesinden türemişti ve aynı gece gibi, kara gibi ve belki de siyah gibi kötü ve huzursuz edici konatasyonları vardı bu kelimenin tüm türevleri gibi.
Su sanki biraz sıcaklığını yitirmişti. İyice büzüldü. Kafasını dizlerinin arasına soktu. Yanaklarını diz kapaklarının arasına yerleştirdi. Hacmini daraltıp, vücudunu kendine çekip kenetleyince su sanki tekrar ısındı. Duş başlığını iyice yaklaştırdı ense köküne. Ne de olsa artık soğuktu. Yalnız olduğu için banyo kapısını bile kapatmamıştı. Salondan ve antreden ve giriş kapısının altından sızan soğuk hava içeri kadar gelmiş olmalıydı.
-"Neden karanlık ve gece bu kadar kötü acaba?" dedi içinden. Kara geceler, katran karası geceler. Ne çok şarkı sözü vardı geceye dair. Hiç şarkı söyleyememesi geldi aklına. Berbat bir sesi vardı. Ona da küfretti. İçinden elbette. Bu saatte komşuları tarafından şikayet edilmek istemezdi. Gerçi kimse kimseyi tanımıyordu Endülüs tarzı ortası boşluklu tuhaf bir mimarisi olan apartmanda. Nedense doktor olduğunu zannediyorlardı. Bir komşu kadın durdurup ilaç ismi sormuştu ana caddeye bakan giriş kapısının önünde. "Müzevir kapıcının halt yemesi" dedi içinden. "Hocayım" deyince, doktor zannetti herhalde.
Karanlık ve kötülük neden kucak kucağa? Neden hep günah ve suç ile özdeş bir renk, siyah? Gerçi siyah ve beyaz renk değildi - ya gri? Ya alacakaranlık? Onlar renk miydi? Siyah ve beyaz renk değilse gri ve tonları da renk olamazdı. En azından mantıken. Renk olmayan iki şeyin karışımı da renk olmamalı. Sonra renk skalası geldi aklına. Kristal piramite tutulan ışık huzmesinin rengarenk bir gökkuşağı tayfına nasıl dönüştüğünü düşündü sonra. "Newton akıllı adammış" dedi. "Bunca işinin, icadın arasında bir de kırılma indisini keşfetmek?"
"Şeffaf, beyaza yakın bir camdan yedi rengin fışkırması ne ilginç?" diye düşündü nikelaj kaplı bataryada yansıyan su buharının buğusuyla çarpıklaşmış bembeyaz ve hüzünlü bedenine bakınca. Hangi ara bu hale gelmişti vücudu? Hep gecelerin suçu. Uykusuz gecelerin.
Beynini kemiren sorular dizildi peş peşe. Karanlık ve kötülük ve gece üçlüsü bir araya gelince ne kadar büyük bir günahkar olduğunu düşündü. Kendine ihanet ediyordu. Gecenin karanlığına sığınıp her tür şeyi yapacağına ikna etmişti kendisini. Hesap kaygısını yitirmişti belki de? Zifiri karanlıkta nasıl olsa hiç bir şey görünmüyordu. Kimse yaptıklarını bilmiyor kimse kendisini görmüyordu...
Kapkaranlık bir gecede kara bir taşın üzerinde yürüyen karıncanın ayak seslerini dahi duyan Allah, elbette benim işlediğim günahlardan bi-haber olamaz dedi. Bu ne bir teselli ne de bir avunma vesilesi olabilirdi. Ne de bir itiraf... Biraz doğruldu. Gerçeğin sıcaklığı sudan bile daha yakıcı geldi o anda. Seyrekleşen saçları arasından damlalar hâlinde süzülen sular küvetin tabanında toplanan birikintinin üstüne yağıyordu. Su küvette yavaş yavaş yükseliyordu. Dizlerini biraz daha karnına doğru çekti, göğüs kafesine sıkıca yapıştırdı. Bir cenin gibi masumdu.
Anlık zevkler sonrasında öldürülen ceninler geldi aklına. Onlarda meş'um gecelerin yasak meyveleri idi. Yine kötülük, yine karanlık ve yine günahkar sevişmeler dedi içinden dudağını bükerek... Hâlbuki geceyi de yaratan - aşkı ve sevgiyi de yaratan - şehveti ve arzuyu da yaratan aynı yaratıcı değil miydi? Erdemi, bilgeliği, aklı, vicdanı, utanmayı, sevabı ve iradeyi yaratan da aynı Hâlık değil miydi? Suyun üstünde tepeden sızan sarımsı loş ışıkta oynaşan halkalara gözü takıldı. Yok olup gidiyorlardı daha küvetin iç çeperlerine dahi varamadan. Acaba günahları da böyle yok olacak mıydı?
Küvetteki su biraz daha yükselmişti. Duş başlığından çıkan sular küvet teknesinde bir nebzede olsa soğuyordu. Sola doğru biraz daha zorladı batarya başlığını. Kırmızı conta tıpası ekseni etrafında hareket etti biraz daha. Suyun ısısı ve tazyiği arttı biraz daha. Tül şeklinde sırtından aşağıya süzüldü damlalar, omurga kemiklerinin sivri uçları arasında yakamoz gibi dalgalandı.
Başını hiç kaldırmamıştı, suç işleyen herkes gibi. Zifiri karanlık olsaydı kimse başınızın önde veya mağrur biçimde havada olduğunu fark etmezdi. Aydınlık günahları günyüzüne vuruyordu ve günahkârlar gözlerini hep kaçırıp başlarını öne eğiyordu. Hiç te masum olmadığını düşündü. Hakim önüne çıkartılmış itiraf için zorlanan melek yüzlü seri katiller gibi hissetti bir an kendisini. Kimi nereye kadar aldatabilirdi? Buna bir son vermeliydi...
Bembeyaz köpüklü sıcak su; kapkara günahlarını akıtıp arındırabilir miydi ruhunu? Özgür kalabilir miydi günahkar bedeni - sular tüm bedeninden süzüldükçe? Özür dilemeliydi belki. Önce kendinden başlayarak. Biraz daha gömüldü bedeni suya. Belinden yukarı kadar çıkmıştı suyun seviyesi. Bu kez boylu boyunca uzandı küvetin tabanına vücudunu yapıştırarak. Boynuna kadar geldi su. Arşimet gibiydi sıcak suyun içinde... "Eureka!"
"Buldum" dedi. "Hesaplaşmanın yolunun nerden geçtiğini." Günah çıkarmalıydı. Kendine itiraf etti suçunu. "Yanlış yapıyorsun!" dedi sağ kulağından gelen ses. "Çok yanlış". "Bu sen değilsin! Sen de bu değilsin! İçindeki karanlık yabancıyı gönder. Zamanı geldi. Arın ve silkelen. Zihnini boşalt. Su en güzel deva!" Biraz daha gömüldü küvetin içine doğru. Su burun deliklerine kadar ulaşmıştı.
Kafasını kaldırdı neredeyse tamamı suya gömülmüş bedeni ağırlığını tamamen yitirmiş bir kuş kadar hafiflemişti kalbine ev sahipliği yapan göğüs kafesi. Gözleri tavana takıldı o anda. Bembeyazdı. Yükselen buhar, havada uçuşan su zerrecikleri ruhani bir güzellik katmıştı beyazın beyazlığına. Su kulaklarına kadar örttü bedenini. Sadece burnu ve gözleri ve alnı suyun dışında kalmıştı. Tekrar baktı soluklaşan tavana.
Tüm renkleri ve canlılığı içinde barındıran ama masum beyazı düşündü sonra... Beyaz ne kadar güzel bir renkti.
23 Kasım 2022
Çarşamba Saat 2:32
Yorumlar
Yorum Gönder