Urim ve Thummim
Paulo Coelho'nun dünyaca ünlü kitabının baştaki bölümlerinde kendi hazinesini - aslında içsel yolculuğunda kendi hayat felsefesini - arayan ana kahramanımız Endülüslü koyun çobanı Santiago'ya karşılaştığı kral Melchizedek bir torbanın içine bırakılmış iki taş verir. Siyah ve beyaz iki taş. Gece ve gündüz kadar belirgin. Kararsız kaldığı anlarda, aradığı sorulara cevap bulamadığı durumlarda, içinden çıkamadığı zihinsel bir keşmekeşten kurtulmak istediği anda başvurması için. Siyah tahmin ettiğiniz üzere hayır beyaz ise evet anlamında bir işlev görür Santiago'ya...
Bir kaç günlüğüne oğlumla birlikte memlekete anne ve babamın ziyaretine gitmiştik. Annem ve babam 80 yıl önceki Türkiye'nin ücra bir ilinde - Balkanlar'dan gelen muhacirlere tahsis edilen fakru zaruret içindeki ücra bir köyünde o dönemde yaşanan ekonomik şartlar gereği ilköğretimden ötesini görme şansına sahip olamamış ve ileri düzeyde eğitim alıp okuyamamış - tıpkı kendi jenerasyonun diğer tüm fertleri - diğer akrabalarım gibi iki insan...
Abim ise bizim sülaleden ve hatta köyden çıkıp üniversiteye gitmiş ilk birey. Şimdi altmış yaşına doğru ilerlemekte. Babamların nesli ile bizim nesil arasında "düz lise" veya meslek lisesi bitiren bir ara nesil daha var - yaşça büyük dayı ve amcalarımın oğulları ve kızları bu neslin bireyleri. 80 darbesi dönemine denk gelen bu nesil içerisinde çok uç fraksiyonda görüşlere sahip siyasi bilinci ve tartışma kapasitesi yüksek bir ara nesil var. Biz X kuşağı iken onlar Baby boomers denen jenerasyon. O farkı konuşunca görmek mümkün. Y ve Z kuşağı değiller asla...
Baby boomers ve daha yaşlı olan nesil ise yaşadıkları ekonomik ve siyasi tüm zor koşullara rağmen - memlekete her gittiğimde - savaş görmüş büyüklerin yaşadığı onca yoksulluk ve kahredici fakirlik hikâyesini karşın - her Ankara'ya dönüşümde muhteşem bir pozitif enerjisi yüklemesi ile geri dönüyorum. Oradaki o "herşeye rağmen olumlu atmosfer" - hayata her zorluğa rağmen tutunan insanların acı öyküleriyle yoğrulmuş insaniyet ve metanet anlatıları - beni çok üst bir uhrevî ve insanî merhaleye yükseltiyor. İktisadi acze karşın Z nesli konfor alanının ve siyasi konformistliğinin boşvermişliğini hissetmek arasında gidip geliyorum her yol dönüşünde...
Uzun süredir ülkede hakim olan ve beni son derece mutsuz ve karamsar eden ekonomik durum konusunda yaşlıların ve tecrübelilerin gösterdiği duruş ve dinginlik beni çok farklı bir olumlu enerji ile sarıp sarmalıyor. İkilemden kurtarıyor ve urim ve thummim seçiminde bir nebze olsun rahatlatıyor...
İşim gereği (bir dönem üst düzey yükselmek isteyen bürokrat ve akademik çevreye yoğun biçimde TOEFL, IELTS, KPDS, ÜDS (yeni adlarıyla YDS ve YÖKDİL) dersleri veren ve akademik makale çevirisi ve editörlüğü yapan birisi olarak, 'insider information" denecek tarzda bilgiler edinebiliyorum teknokrat ekipten öğrencilerim ile konuştukça... Ekonomik realite ve ülke gerçekleri konusunda rakamsal değer ve grafikleri görme şansım oluyor...
Bu tarz bilgiler ise - maalesef - ciddi olarak insanı daha karamsar hale getiriyor. "Belirli bir medya grubunun haberlerini" takip ederseniz çok iyi ve güçlenen bir ülkede yaşıyoruz (urim - beyaz taş) kanısına sahip oluyorsunuz; yeni bulunan altın madenleri, tekrar keşfedilen doğalgaz rezervleri, artan emekli ve asgari ücretli maaşları vs vs ile pembe gözlükler takabilirsiniz. Ancak öte yandan sadece "başka bir siyasi görüşteki medya grubunun" koyu camlı gözlükleri ile ülkeyi takip ediyorsanız tam bir felaket ve çöküşün olduğu toplumsal bir burgacın ta orta yerinde kapkara bir dünyaya doğru savrulup gidiyoruz (thummim - siyah taş).
İkisine de temkinli yaklaşan ve tarafgirhane davranmayan aklı selim insanlar ise bu ikisine de rağbet etmiyor. İki tarafı da dinliyor elbette ama peşin peşin yargılamıyor. İtidalli davranıyor. Dingin bir bilimsellik ve mütefekkir akıl çerçevesinde irdelemeye ve anlamaya çalışıyor tüm olup bitenleri... Çok eski bir aforizmik ifadeyle: iki kulağımız ama bir ağzımız - bir dilimiz var... Ve bu ikisini de işleyip süzen ve sentezleyen bir beynimiz... Dinlemek önemli ve kaybolmaya yüz tutan bir meziyet gibi yeni nesil de (onların tabiri ile beceri - skill).
Hayat siyah beyaz değil. Hiç bir zaman da olmadı aslında. Hep ara tonlar varolageldi. Grinin Elli Tonu tarzı alt göndermeler değil burada bahsettiğim elbette 😉. Her sorunun cevabı evet ya da hayır'a indirgenecek kadar da basit asla değil. Bunun ötesinde gözün algılama sınırları içinde ayırt edebildiğimiz 1.6 milyon renk var renk skalası içinde...
Şu aralar ülke gidişatına bakarak - nispeten de hızla eriyip giden alım gücümün etkisiyle - ciddi düzeyde karamsar bir bakış açısı edinmiştim. Burada duygusal bir tepki var öncelikle. Mutluluğun sırrını da "ignorance is bliss" diyerek geçiştirmiyorum asla. Kimsenin okullaşma (schooling) süreci içine girememesi nedeniyle bilgisiz ve cahil olduğunu da asla düşünmedim. Bu nedenle küçümsenmelerini ve hakarete uğramalarını ise asla insani bulmuyorum. Cehalet ve okulsuzluk ayırdına varamamış - sözde okumuş insanların - militarist bağnazlığı kadar katı bir örümcek kafalılık bu coğrafyaya özgü bir dogma gördüğüm kadarıyla.
Okul okuyamamış ancak ciddi bir tecrübe ve gözlem sahibi pek çok insanın (aslında bilimsel, empirik ve de epistemolojik süreç de böyle başlıyor Rönesans ve Reform sonrası batıda) okumuş ve mürekkep yalamış pek etiket sahibi - sözüm ona - okumuşundan çok daha berrak bir kafa yapısı olduğunu bir kez daha müşahede ettim bu ziyaretimde... Anadolu insanının bilgeliği apayrı bir sosyolojik araştırma konusu...
Bu gidişimde (zannederim haytalığı nedeniyle meslek lisesini okumadan terk eden) çok yakın yaşça büyük bir akrabamız ile yeryüzündeki jeolojik yapıyı, global iklimsel çevrimi ve binlerce yıllık tarihsel döngüyü konuştuk... Çok tarafsız ve yansız bakış açısı sayesinde berrak bir zihni vardı olayları değerlendirirken - neredeyse bütün karşı tezlerimi tek tek üstelik de bilimsel ve rakamsal verileri ortaya koyarak tek tek çürüttü... Sadece çürütmek ile kalmadı aynı zamanda da oldukça sağlam veriler ile milyonlarca yıllık kapalı ekosistem döngüsü ile son yarım yüzyıllık ekonomik konjektürü muhteşem biçimde sentezledi.
Bu sohbet bana şu gerçeği bir kez daha öğretti. Hayat urim ve thummim seçimi değil. Zihnimizde yaftaladığımız insanlar aslında bizden çok daha geniş bir perspektif ile dünyayı analiz etme yeteneğine sahipler. Öte yandan sadece belirli bir dogmatik siyasi görüş ile (ne olduğu önemli değil) dünyaya - olaylara, ekonomiye, politikaya ve genel olarak hayata bakmanın ne kadar cahilce ve sınırlı olduğunu gördüm. Böyle insanlar var olduğu için toplumların güçlü kalabileceğini öğrendim.
Kendi büyükleri tarafından neredeyse hiç bir dini vecibeyi düzenli olarak yerine getirmediği için "inançsızlık" ile yaftalanan bu hayta ve bilge akrabamızın - tüm bu vecibelerini sıkı sıkıya yerine getiren çok daha muhafazakar ve mütedeyyin başka bir çok yakın yaşlı akrabamız tarafından - aramızdaki tek gerçek müslüman o diye tanımlanması ise çok daha mutlu ediciydi. Bu sosyokültürel tespiti yapabilmek için muhtemelen bir kaç fakülte bitirmek de yetmeyecek bazı şekilci dogmatik zihinler için...
Özetle, benim açımdan çok öğretici ve "zihin-bükücü" bir hafta sonu oldu... Yeni şeyler öğrenmek yeni tartışmalar yapmak ve nispeten iyi üniversitelerde okunuş ve çalışmış akademisyen bir üniversite hocası olarak, cehaletimi tekrar sorgulama fırsatı buldum...
Urim ve thummim gibi felsefe taşları kullanarak, Melchizedek gibi üstatların yönlendirmesi ile doğru zaman ve mekanlarda karar vermek ve aklı selim seçimler yapabilmek yüce bir bilgelik göstergesi elbette.
İyi ki varsınız aklı selim insanlar...
Yorumlar
Yorum Gönder