Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ocak, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Urim ve Thummim

Urim ve Thummim  Paulo Coelho'nun dünyaca ünlü kitabının baştaki bölümlerinde kendi hazinesini - aslında içsel yolculuğunda kendi hayat felsefesini - arayan ana kahramanımız Endülüslü koyun çobanı Santiago'ya karşılaştığı kral Melchizedek bir torbanın içine bırakılmış iki taş verir. Siyah ve beyaz iki taş. Gece ve gündüz kadar belirgin. Kararsız kaldığı anlarda, aradığı sorulara cevap bulamadığı durumlarda, içinden çıkamadığı zihinsel bir keşmekeşten kurtulmak istediği anda başvurması için. Siyah tahmin ettiğiniz üzere hayır beyaz ise evet anlamında bir işlev görür Santiago'ya...   Bir kaç günlüğüne oğlumla birlikte memlekete anne ve babamın ziyaretine gitmiştik. Annem ve babam 80 yıl önceki Türkiye'nin ücra bir ilinde -  Balkanlar'dan gelen muhacirlere tahsis edilen fakru zaruret içindeki ücra bir köyünde o dönemde yaşanan ekonomik şartlar gereği ilköğretimden ötesini görme şansına sahip olamamış ve ileri düzeyde eğitim alıp okuyamamış - tıpkı kendi jen...

Patlamış Mısır Teoremi

Patlamış Mısır Teoremi  Dün akşam oğlumla evde film izlemeye karar verdik. Şu aralar satranç ile ilgilendiği için önümüzde Netflix'in bize sunduğu iki alternatif vardı. The Queen's Gambit dizi olduğu için ondan vaz geçip, Stefan Zweig'ın aynı adlı eserinden uyarlanan biraz Nazi sosuyla renklendirilmiş yaklaşık iki saatlik bir Alman filmi olan Satranç'ı izlemeye karar verdik. Orijinal dili Almanca olan film için tek altyazı alternatifi Türkçe idi. "Let's brush up our fossilized German" diyerek izlemeye koyulduk.  Gelenek olduğunu üzere patlamış mısır ve az ışık ve (içine aspartam basılmış zararlı bir içecek olan zero sugar diet coke) kola eşliğinde filmi izleyerek baba oğul kaliteli zaman geçirelim dedik.  Film öncesi derin Teflon tavada yağlanmış ve tuzlanmış cin mısırlarını tencereye boncuk gibi dökerken ve zemine eşit bir şekilde yaymaya çalışırken yine yıllar önce kurgulamaya çalıştığım ve bizzat ismini vererek uydurduğum (copyrighted) teore...

Zor Bir İsme Sahip Olmak

Zor Bir İsme Sahip Olmak Yıllar önce (1988 idi zannederim) Charles Dickens'ın Büyük Umutlar (Dickens'ın ikinci romanıdır David Copperfield'ten sonra ...) isimli romanı ingilizce okumaya başlamıştım hazırlık okulunda okurken (The Great Expectations). Pip isimli ana kahramanın mezarlıkta kendi isminin ne kadar zor teleffuz edildiği yorumuyla başlar. Philip Pirrip isminin ne kadar zor söylendiğini anlatır kendine Pip ismini takmayı seçen küçük kahramanımız birinci ağızdan... Bu zorluğu kendimi bildim bileli ta küçük yaşlardan beri yıllarca yaşadım. İsmim nadir bulunan Türkiye'deki sayıca çok ender isimlerden birisi. Pek çok sözlük anlamı var. Engin deniz demek. Bir tür umman. Okyanus anlamına geliyor. Kaplan yavrusu anlamı da varmış. Cömert demekmiş anlamlarından birisi. Yakışıklı genç adam anlamına da geliyormuş bir rivayete göre. Çok farklı ve birbiriyle anlamca ilintisiz sözlük anlamları var. Ben okyanus anlamına geliyor diyorum ismim...

Anlam

Roman Labirentteki Mavi Kelebek Nevfel Baytar  1994 Hayır! Bu gece asla ışıkları yakmamalıydı. Tesadüfen de olsa yansımasını aynada görebilir ve bu tanımadık yüz bu gecenin tüm gizemini ve katran karası koyuluğunu mahvedebilirdi. Balkon penceresinden yıldızlara doğru baktı. Eskiden ilkokulda okuduğu - kötü saman kağıtlara basılmış ve bu yüzden de hep öğrencileri ilim dünyasından uzak tutan - renkli fen bilgisi kitaplarından hatırlayabildiği kadarıyla şu anda yüzüne ulaşan bu ışıklar aslında yüz binlerce ışık yılı uzakta bulunan yıldızlara aitti. Belki de binlerce yıl önce ölmüş yıldızların ışıkları şimdi durmuş sahtekarca kendisine göz kırpıp duruyorlardı.  Bir an kendisini gökyüzündeki yıldızlara ne kadar da yakın hissetti. Fiziksel anlamda haksız da sayılmazdı. Birinci ve ikinci ve hatta üçüncü ve dördüncü katta oturanlarla karşılaştırıldığında yıldızlara daha yakındı. Yedi kat, aşağı yukarı yirmi metre eder herhalde diye hesap etti. Tüm öğrencilik hayatı boyunca...

Harcanan Gençler Uçup Giden Zaman

Uçup Giden Zaman Iki gündür oğlum ile satranç turnuvasındayız. Bugün üçüncü günü. Son dört maçı kaldı... Sağolsun TSF (Türkiye Satranç Federasyonu) olabilecek en kötü yerlerden birini seçmiş yine. AHT - Ankara Hızlı Tren Garının Sibirya'dan biraz hallice Ankara ayazına uygun buz gibi bir yolcu transferi ortamında - üstelik de yemek katında bildiğiniz yolcu gürültüsü, fast food yemek kokuları, oradaki otelin yolcu müşterileri güzergahının tam ortasında genç yaşlı 250 müsabık titreye titreye yoğunlaştırma gerektiren bir spor dalında turnuva yapıyorlar. #tsf ve #satranç ... Ankara Taksiciler ve Şoförler Odası bile eminim çok daha iyi koşullarda ve ortamlarda toplantı yapıyordur. Işte bu Türkiye'nin spora olan bakışının minicik bir göstergesi. Her şey zihin yapısı ve bakış açısını değiştirme de gizli galiba. Bu arada bir kaç gündür lisans çıkartma işi ile uğraşınca zaten fena halde hantal olan devlet kafasıyla bu kadar çok genç nüfusu olan bir ülkede neden bu kadar az ...

İnsan Neden Yazmak İster?

İnsan Neden Yazmak İster? Bugün eski bir öğrencim (kendisi artık bir kıdemli felsefe profesörü) neden yazmayı azalttığımı sordu, "hocam bırakmayın yazmayı" diyerek ekleyip. Yazılarımı okuduğunu bile bilmiyordum işin doğrusu. Instagram üzerinden ❤️ işaretine bakınca sanki en fazla 40-50 takipçim var gibi görünüyor 🫣 maalesef. Pek popüler sayılmam 😄. 2023 planlarımda (iki haftası bitip geriye kalan 50 haftası umarım iyi bir yıl olur) kesinlikle daha çok yazı yazma isteği ve arzusu var. Bakalım zaman kimi ne kadar haklı çıkaracak... Neden yazıyoruz sorusu takıldı aklıma ve ben de bunun üzerine ben de çok bilmiş, asla analitik ve sistematik düşünmekten vaz geçmeyen yeni ama kadim dostumu aradım, sırf fikrini alıp hasbihal etmek için. Yakın arkadaşım ve çok eski bir çocukluk arkadaşım olan Cahit söylemesi ayıp biraz tutuk birisi, özellikle de sosyal ilişkiler konusunda. Hiç sosyal medya hesabı da yok. O yüzden benim ondan izinsiz hakkında yazdığım şeyleri de hiç bilm...

Maaş Sohbetleri

Maaş Sohbetleri Bizim gibi - eski tabirle ifade etmek gerekirse - bordro mahkumu maaşlı çalışan çağdaş kölelerin iş yerlerinde özellikle de devlet dairelerinde yapmayı en çok sevdiği sohbet konularından birisi de maaşlardır. Bununla birlikte konu evrilir ve sonra zamlardan, hayat pahalılığından, alım gücünden dem vurulur. Sonra klasik adım gelir: siyasetten bahsedilir. Bildiğiniz karın doyurmayan ama her Türk insanı gibi yapmaktan keyif alınan; "Ne olacak bu ülkenin hali?" muhabbetine geçilir.  Bugün çok yoğun bir gündü. Üniversitelerde sınav zamanı. İki sınav arasında az vaktim olduğu için hiç menüye bakmadan hızla okul kafeteryasında yemeğe yöneldim. Çok da beğeni almayan gençlerin pek ilgi göstermediği sağlıklı ve sebze ağırlıklı - standart dört kaptan oluşan menü vardı - devlet tarafından bir kısmı sübvanse edilen okul yemekhanesinde. Hızla yemek yiyip çıkmaya çalışırken, personelden ve maaş tahakkuk işlerinden sorumlu yöneticiler boş olan masama oturdular. Kı...

Mutluluğun Resmi

Türkiye bağlamında çokça zikredilen bir cümle bu. "Bana mutluluğun resmini yapabilir misin, Abidin?", diye sorduğu iddia edilir Nazım Hikmet Ran'ın ünlü ressama. Elbette bu resim hiç çizilmemiştir. Abidin Dino ile ilgisi bulunmayan ve ABD li ressam Dianne Dengel’e ait olan yukarıdaki resimde fakir ama mutlu insanların mutlu bir hayat sürdürdüğü görülüyor, dudaklarında gülümseme ile ma-aile koca bir yatakta uyurken...  Peki nedir insanı - en azından bireysel düzlemde - mutlu eden? Tek başına mutluluk olur mu ve paylaştıkça azaldığı iddia edilen acının aksine;  mutluluk gerçekten paylaştıkça büyüyen bir duygu mudur? Bunu anlamak istedim bu Pazar günü bir sürü iş güç aklımdan geçerken.  Zannederim, mutluluk denen şey ve mutlu olma süreci ve bunun devamlılığını sağlamak ve korumak pek çok etmene bağlı. Analitik düşünme konusunda bir uzman olan ve çok da sistematik açıklamalarda bulunan mühendis kafalı yakın bir dostum ile konuyu konuşup liste yapmak istedik karşılıklı sohbet ...

Kuyumcular ve Ölüm

Kuyumcular ve Ölüm Size ilginç bir tesadüf öyküsü anlatacağım. Dün başından geçen... Sabırla okursanız sevinirim. Üç ayrı olayın birleştiği bir öykü bu. Tam bir tesadüf öyküsü aslında. Hayata dair ve yüzde yüz gerçek. Dün oldukça yoğun bir gündü. Sınav kağıtları, beş saatlik yoğun bir ders, ailevi yükümlülükler, toplantı, görüşme, sunum. Aslında 2023 yılı kendi kişisel gelişimim adına aldığım kararlar ve bunları uygulama çabasıyla zaten yoğun başlamıştı. Öyle ki yeni yıla toplantı yaparak girdik desem yalan olmaz. Gece saat 02:00ye kadar sürdü 31 Aralık 2022 -1 Ocak 2023 geçişi.  Aile içi kardeşler arası yeni yılı verimli geçirme çabası idi dört saat süren toplantımızın konusu: özünde bu yılı en azından - nispeten verimsiz geçen - önceki yıllara göre daha etkin geçirme çabasını idi amaç. Beraberce ortak söz verip karar ve hesap verebilirlik ile perçinleme ve taçlandırma yılı olsun dedik 50li yaşlardaki üç kardeş olarak. Hayırlısı diyelim... Öykünün birinci ayağı bu konu...

Başarı Nedir?

Başarı Algısı Nedir? Uzun süredir kafamı kurcalayan kavramlardan birisi de 'başarı'. Bu sözcüğünün kişiden kişiye  yarattığı algının ve tanımın çok kişisel olduğunu düşündüm en baştan beri.  Bu nedenle tek yönlü ve dar bir bakış açısı ile başarıyı görmek yerine; çok boyutlu ve çok yönlü (multi-faceted) açılardan başarıyı ve başarılı insan kimdir tanımını ele alıp görmeye çalışmak daha yerinde bir yaklaşım olacak zannımca...   Akademik olarak öz-değerlendirme yaptığımda kağıt üstünde notlarım ve yıl ve dönem sonu ortalamalarım, okuduğum okulların ülke sıralamasındaki yeri vb kriterler dikkate alındığında; oldukça başarılı (bir öğrenci) olduğum söylenebilir (elbette Türkiye şartları ve standartları dikkate alındığında geçerli bir iddia bu). Bunun kazancıma ne kadar yansıdığı sorusuna cevap vermeye bile çekiniyorum - özellikle de bu şartlarda devlet bürokrasisinde üst düzey idarecilik ve yöneticilikle taltif edilenlerin kofluğunu ve kişisel yontma başarıları...