23
23 Rakamı aklınıza ilk olarak ne getirdi?
Muhtemelen içinde bulunduğumuz yılın kısa biçimiyle söylenmiş hali zannederim ilk akla gelen? 2023 yerine 23 kısaltması çok büyük ihtimalle çağrışım yapan ilk ilintili rakam.
Kimi Cumhuriyetin yüzüncü yılı nedeniyle belki de 1923 yılının kısaltılmış halini aklına getirmiş olabilir.
Bazıları için kendi yaşı da olabilir. Bir tanıdığının yaşı belki de kardeş, arkadaş, yakın bir arkadaşın yaşı - belki üniversitesiteyi bitirdiğiniz yaş 23? Belki de nişanlanma evlilik yaşı kimileri için... Daha romantik çağrışımlar gelmiş olabilir kimileri için. Daha genç arkadaşlar için belki bir hedef yaş 23 - mezuniyet yaşı, iş kurma yaşı da olabilir.
Maalesef hiç biri değil.
23 kez imar affı çıkarılmış bu ülkede cumhuriyet tarihi boyunca. 23 kez!
İlk kez 1984 yılında çıkmış imar affı. İşin daha acı tarafı imar affı için seçilen terimlerden birisi de "imar barışı"! Dil ile ilgilenen birisi olarak, ilk hissettiğim şu; 'barış' kelimesi içeriği gereği savaş ile çağrışımı olan bir sözcük. Yani bir bakıma barış yapabilmek için savaş sonrası bir durumun de facto bir uygulama olduğu izlenimi oluşuyor insan zihninde. Yani bir şekilde hukuksuz olarak gerçekleşen yapılaşmayı hukuk dairesi içine alma çabası. Hukuğa karşı hukuksuzluğun savaşından beklenen bir "barış" anlatılan aslında...
Çok üzücü. Üstelik "devlet büyükleri" tarafından bunun "vatandaşımızın sorunu çözdük" diye lanse edilmesi çok acı bir hastalıklı zihniyet göstergesi. Hukuksuz ve usulsüz ev yapan vatandaşlar tarafından bunun alkışlanması ise çok daha çarpık bir zihniyetin ne kadar derinleştirmiş olduğunu gösteriyor maalesef...
Kaçak ve usulsüz yapılan onca binaya af çıkması için bekleyen yüz binlerce ev sahibi var ülkede.
Ben çocuklar - elbette hayvanlar - ve aklî dengesi ve sağlığı yerinde olmayan hiç kimsenin kategorik olarak her durumda masum olduğunu düşünmüyorum. Bu insanın varoluş sebebiyle çelişiyor.
İnsan özü itibariyle karar verme, reddetme ve seçme hürriyetine sahip ender yaratıklardan (yaratılmış?) birisi - belki de en önemlisi. Düalist mantıkla iyi veya kötüyü seçebilir. Doğruluğa onay verebilir; doğruluk konusunda ısrarcı olabilir. Tersi de mümkün. Yanlış olduğunu bilerek ve görerek - kötüyü seçebilir.
Hayatın hemen her alanında mümkün bu... NLP'ci bilim insanlarına göre bir insan gün içerisinde binlerce irili ufaklı seçim yapabiliyor. Kanal zaplarken alt yazıyı okumak da bir karar; çayınızdan peş peşe ikinci yudumu almak da bir karar. Çoğu gerçekten çok ama çok önemsiz kararlar. Bunların muhtemelen ancak yüzde birinin ciddi zincir etkisi var hayatımızda...
Biz ülkece ciddi bir kararın eşiğindeyiz. Sadece yönetimsel - siyaset ilintili vs değil burada kast ettiğim. Tam tersine birer birey; birer vatandaş olarak neyin yanında olmamız gerektiği kararı bu... Doğrunun yanında mı olacağız? Yanlış olduğunu bile bile ve göz göre göre çıkarımızın - işimize; cebimize, keyfimize iyi gelenin yanında olmaya mı devam edeceğiz?
Sadece deprem - kaçak inşaat - hukuksuz ve usulsüz yapılaşmadan bahsetmiyorum burada. Bizden bahsediyorum. Bizim insanımızdan... Medeniyeti - telefon ve bilgisayar olarak algılama aşamasını geçmesi gereken - hukuğun medeniyet inşaasında gerçek kilit taşı olduğunu anlaması gereken bizim insanımızdan bahsediyorum...
Üç kere beş 15 eder demiştim bir önceki yazımda. Siz istediğiniz için 23 veya 25 etmez. Şayet siz mülk sahibi bir ev sahibi olarak diyelim ki usulüne uygun inşaa etmediğiniz evimizin - çıktığınız katın - fazladan kondurduğunuz ekstra odanın onay almasını istiyorsanız burada suçlunun kim olduğunu sorgulamak gerekir.
Bu bir barış değildir. Yani fizik ile; tabiat ile - bilim ile savaşmak ve bu savaştan kazançlı çıkabileceğini düşünmek sadece ahmakça bir aymazlıktır. Neyin karşılığında peki? Azıcık akıl ve izan olsa neyi neye tercih ettiğini görebilirdi insan oğlu ama bunu görmeyi reddetti...
Daha çok para, daha çok kâr, daha çok - daha çok vs vs bir şeyler- hep daha çok... 99 koyunu olan ve başkasının 1 koyununa göz koyan ve hakemliği için kendisine başvuran birine "Uriya" hikayesiyle gönderilme yapılan Davut'un tamahı gibi bir öykü var hepimizin içinde... Çalınan şeylerle başkalarının cebini dolduran gelir ve kazanç sahipleri şunu bilmeli ki asla insan hayatı ile oynanmaz.
İltimas, adam kayırma (nepotizm), hak etmeyene el koyma, kendine ait olmayana çökme - sadece farklı ahlaksızlık ve hırsızlık türüdür. Neyi ne kadar çaldığınızın önemi yoktur. Herkesin gücü ölçüsünde çalmayı hak olarak gördüğü bir toplum iflah olmaz.
Bütün bunları önümüzdeki yıllar için söylüyorum sadece. Artık imar barışı yeni bir imar affı gibi şeyler telaffuz edilecek ise önümüzdeki yıllarda; kimse kimseden şikayetçi olmasın lütfen...
Yapılması gereken usul ve kurala uymaktır. Üstelik her durumda. Size yaptığınız trafik ihlali için ceza kesmeye gelen polis memuruna; bunu halletmenin başka yolunu ima eden herkes kaçak bina yapan müteahhit kadar aslında suçludur sadece bunu kendine itiraf edemez. Maalesef gerçekliğimiz bu...
Artık bu toplumun birer bireyi olarak zihinsel bir devrim yapıp ahlaklı olmayı tercih etmemiz gerekiyor. Çok ünlü bir çağdaş düşünürün dediği gibi: "Foğruyu söylediyseniz, bir şey hatırlamak zorunda değilsiniz..." Yapılan işler ve ilişkiler için de geçerli bir söz bu. Doğru yaptıysanız huzurlu uyursunuz, kafanız rahat olursunuz...
23 Rakamı son olsun ve kimse 24üncüye yeltenmesin ve kimse bunu artık talep etmesin temennisi ile... Önümüzde başka bir 23 yıl daha olmayabilir...
Yorumlar
Yorum Gönder