(Hayata) Parantez ve Üç Nokta...
En sevdiğim üç noktalama işaretinden ikisi parantez ve üç nokta (yanyana). Üçüncü işaret virgül için koca bir makale bile yazılır. O başka bir zamana inşallah, yani (tabiri caizse), hayata virgülden sonra... [Üç işareti de aynı cümlede kullandım bu arada!].
Bu arada, işin ilginç yanı, bu yazıyı yazarken şimdi fark ettim ki, yazı dilinin en önemli noktalama işareti olan ve cümleleri bitiren ve konu her ne ise ona nihai "noktayı" koyan nokta işaretine ilk üç içerisinde yer vermemiş olmam. Zannederim bir şeye nokta koymayı ya çok öteliyorum, ya da bu görevi diğer üçlüye, virgüle, paranteze ve üç noktaya bırakıyorum - bilinçaltımın bana bir oyunu gibi.
Parantez ve üç noktayı yazın dilinde ve özellikle de (parantezin şiire pek yakışmadığını düşünmekle birlikte...) şiir yazarken kullanmayı daha çok seviyorum galiba.
Bana hayatın bizzat kendisini çağrıştırıyor bu üç imla işareti. Hayatta parentez açmak, üç nokta ile hayata akışında devam etme mesajı vermek veya bir virgül koyup kısa bir es verip yeni cümlelere geçmek gibi geliyor, bu dilbilimsel konu bireysel ve sosyolojik düzleme taşındığında.
Bir parantez açıp, içinde bulunduğumuz aydan bahsedecek olursak, dini hassasiyeti olanlar ve/veya oruç tutanlar için 12 aydan birinde bir ay yemek yemeyi azaltarak biraz da olsa vücudumuza dinlenme imkanı sunduğumuz ramazan ayını da bazı dünyevi işlere kısa bir mola verip, ruhumuzu ve bedenimizi dinlendirdiğimiz bir tür parantez olarak görmek de mümkün.
Aynı şekilde ilişkilerimiz de; yaşantımızın bazı dönemlerinde hayatımıza giren insanlar, dostlar, eski-sevgililer, eski eş ve dostlar da birer parantez gibi olabilirler hayatımızda. Kimi zaman (ilişkiye ve kişiye bağlı olarak) bu parantezler çok uzun da olabilir, içi yaşanmışlıklar ve duygular ile yüklü veya nispeten daha kısa hatta kısacık bile olurlar, bıraktığı etki ve tahribata veya travmaya bağlı olarak.
Mini bir araştırma yaptım iki noktalama işaretinin kökenine dair. Parantez sözcüğü, etimolojik olarak Antik Yunanca'daki "παρένθεσις" (*parénthesis*) kelimesinden türemiş bir sözcük imiş; "araya ekleme, yerleştirme" anlamına geliyormuş ve kelimenin tam çevirisi "yanına koyma" diye çevrilmiş. Kullanım olarak ise, parantezler, çoğunlukla bir cümleye temel olmayan ek bilgiler veya bir ara söz eklemek için kullanılan, iki kavisli dikey çizgiden oluşan noktalama işaretleri olarak tanımlanıyor, bkz: ( ).
İşin garip olan yanı ise, bu parantez içinde kalan ek bilgi, ek söz cümleye ait olmayan ilave bilgi olarak kabul ediliyor denilmiş. Tıpkı on bir ay rahatça yiyip içip sonra da bir ay boyunca bunlara kısmen ara vermek nasıl gündelik hayatta bir parantez açma görevinde ise, bazı ilişkilerde bittiğinde yani ) işareti konulduğunda o konu kapanmıştır, ta ki üç noktayı yan yana koyup, bir uzun nefes almak isteyene kadar...
Hepimiz bunun zor olduğunun farkındayız. Alışkanlıklara, insanlara, mekanlara, şehir ve vatan değişikliklerine, işe, mesleğe, bir göreve, bir statüye, bir sevgiliye, bir eşe, bir dosta ara vermek gerçekten üzücü, zihinsel olarak yorucu, kalbe de ağır gelen fasılalar bunlar.
Aslında büyük resme baktığınızda hayatın kendisi de dil ve debiyat hocası tabiriyle, "aç parantez, kapa parantez" misali. O iki kavisli - içbükey ve dışbükey işaret yanyana geldiğinde kesik bir daireyi andırıyor görüntü olarak. Yani bir tamamlanmamışlık, bir eksiklik içeriyor. Tıpkı, Fransızca da özledim diyemeyip "tu me manques", demek gibi yani "sen bende eksiksin". Evet gerek şu ki, her özleme bir eksilmedir, değil mi?
Paratezi kapayıp aslolan diğer işarete geçelim. Üç nokta (yan yana) işaretine. Bu arada Türkçe bu konuda çok tuhaf bir dil. "Yan yana" ayrı yazılırken, "apayrı" bitişik yazılıyor... "Yanyana" olması gerekenler, "ap ayrı" dünyalara savrulup gidiyor bir yerlerde belki de...
Etimolojik olarak, üç nokta, (İngilizcesi, "ellipsis" /əˈlɪpsɪs/, bu arada :Antik Yunancada ἔλλειψις (élleipsis) kelimesinden türemiş ve kelime anlamı "çıkarma" veya "atlamadır" demekmiş. Yazım dilinde "..." şeklinde gösterilen bu işaret ayrıca, "askı noktaları, *üç nokta işareti, üç nokta veya günlük dilde nokta nokta nokta" olarak da adlandırılıyor ve ardışık üç noktadan oluşuyor, biraz devinim ve sürekilik içeriyor bir taraftan da.
İşte üç noktanın kullanıldığı yer şöyle açıklanmış; Bir nedenden dolayı tamamlanmamış eksik kalmış cümlelerin sonunda... Eksik ve tamamlanmamış semantik olarak iki ağır sözcük. Yaralayıcı, kesik izi gibi. Yarıda kalmış, aslında o parantez tam kapatılmamış.
Galiba bilinçaltımın etkisiyle bu iki işareti çok sevdim hep. Parantez açılırken bir yazıda verdiği his çok başka geldi bana. Ne kadar uzayabilir ki bir parantez, işin garip tarafı - parantez açtıysanız, kapamak zorundasınız, zira o parantez o cümleye girip sonra görevini tamamlayıp çıkıp gidecek. Olmasa da olur, ama olması da zenginilik, çeşitlilik ve o konuya, ilişkiye dair bir şeylerin söylenmesi gerektiğini hatırlatma çabası gibi.
Hepimizin hayatı, irili ufaklı parantezler ile dolu, pek çok sevdiğimizden ayrılıyoruz, anne ve babalar, eşler, yakın dostlar da buna dahil. Kimi kısacık sürüyor, kimi asra bedel, kimi asla kapanmamış gibi duruyor içine sürekli üç noktalar ekleniyor, bazen de ayrılık (tıpkı ölüm gibi) kaçınılmaz oluyor ve parantez sonsuza dek ruhen asla kapanmasa da bu madde dünyasında madden ve fiziken kapanabiliyor.
Hayatınızda bazı şeylere hemen nokta koymayın. Keskin bitirişlere dönmek için çok uzun cümleler yazmak gerekebilir sonrasında. Üç nokta özünde masum ve iyidir. En azından bir şans, bir devamlılık, bir canlılık mesajı barındırır içerisinde. Kestirip atmaz. Parantezler öğretici, üç noktalar ise umudun bitmediğinin habercisidir. Bu da insanı ayakta tutar, geleceğe sıkıca tutunmanıza vesile olur. Evet (hayata) verilen parantezlerden sonra, şimdi zaman yine üç nokta zamanı...
Nevfel Baytar
2 Mart 2025 Ankara
...
Yorumlar
Yorum Gönder