Ana içeriğe atla

Ruhun Gıdası

Ruhun Gıdası 


Bir kaç gün önce bir ifade ile karşılaştım. Yıllar yıllar önce gündemi çok meşgul eden sloganik bir söz vardı bazı arkadaşlarımızı ta vejetaryen olmaya kadar götüren: "Ne yersen, sen o'sun!"... Sonrasında pek çok diyet ekolü ortaya çıktı hatırlarsanız. Kan grubu diyeti, ketojenik diyet, Atkins diyeti vs vs... Sonrasında ülke bağlamında Karatay diyeti gibi versiyonları da ortaya çıktı. Her neyse...


Ben bu sözü bir adım daha öteye taşımak istiyorum. Sadece kırmızı et, karbonhidratlı gıdalar, sebze - meyve, protein ağırlıklı beslenme gibi bedenen beslenme değil benim burada yazmak istediğim beslenme tipi ve türü. Bugün daha çok beslenmenin ruhi ve psikolojik sonuçlarını anlatmak istiyorum: 


"Ne ile besleniyor iseniz, onun meyvelerini verirsiniz" üzerinde durmak istiyorum bugün.


Mutluluktan besleniyor iseniz, etrafınıza da mutluluk dağıtmak istersiniz, ya da travmalarınız hayatınızı şekillendiriyor ise; bunu çevrenize ve çocuklarımıza aktarmak durumunda kalabilirsiniz maalesef. Veya depresyonunuzun meyvelerini yakın çevrenize sunmak durumunda da katabilirsiniz istemeden de olsa...


İnsan dediğimiz varlık (kimilerine göre mahluk veya yaratılmış) çok ilginç bileşenlerin karışımı olan bir kimyadan müteşekkil. Bazılarımız kabul etsek de etmesek de, aslında sadece et, kan, kemik, kas, hücre vb biyolojik unsurlardan oluşmuyoruz. Fiziksel olarak dışarıdan görmesek de bizi biz yapan ve genetik hamurumuzu şekillendiren bir takım "başka" görünmeyen unsurlar, parçalar ve bileşenler de var. 


Konuyu yemek veya hamur benzetmesinden devam ettirecek olur isek; un, yağ ve tuz (tarifine göre şeker, maya vs) temel malzemeler gibi görünse de, yağın türü (margarin, tereyağı, zeytinyağı vb) unun ham maddesi (tam buğday, siyez, mısır unu, yulaf vs), miktarı (az un, bol yağ, aldığı kadar şeker 😉, göz kararı karbonat...) yapılış biçimi (bol yağda kızartma, fırınlama, mikrodalga) ve elbette süre (mayalanma, demlenme, kızartma süresi, tuzun vs eklenme ve karıştırılma süresi vs vs) çıkan ürünü tamamen değiştiren diğer unsurlar. Aynı içeriğe sahip hamurdan yanmış bir pişi veya az pişmiş sıvımsı bir krep de çıkabilir... Hani bizim hamuru bozuk dediğimiz tipler var ya!


Yani, fiziksel olarak dış görünüşümüz belki etnik geçmişimiz (çekik göz, sarı saç, siyahi deri, vs) ve görünür fiziksel özelliklerimiz (uzun boylu, kilolu, atletik vs) hakkında bir genetik havuzdan çıktığımıza dair bir takım doneler verse de, aslında etrafımızdaki başka insanların gözünde oluşmuş farklı niteliklerimiz ile diğer kişilerden ayrıldığımız ve neticede bizim biz olarak ortaya çıktığımız da yadsınamaz bir gerçeklik. 


Sürekli abur cubur, hamburger ve cips ile beslenen birinin sağlıklı bir birey olamayacağını ve ileride diyabet ve kalp sorunlarını yaşayacağını rahatlıkla öngörmemiz gibi, sürekli travma, sorunlu geçmiş,  peşinizi bırakmayan kötü hatıralar,  depresyon ve mutsuzluktan beslenen bir bireyin de vereceği meyvelerinin sağlıklı ve gürbüz olmasını beklemek maalesef pek mümkün değil. Konu özünde basit bir sebep sonuç ilişkisine ve illiyet bağına dayanıyor.  Çok da komplike hale getirmeye gerek yok basitçe çözecebileceğimiz bu konuyu...


Yani nasıl dengeli ve sağlıklı bir diyette uzak durmamız veya az tüketmemiz gereken besinler var ise, huzurlu bir ruh için de uzak durmamız gereken konular ve yerine göre kendimizden uzak tutmamız gereken kişiler de var.  Tıpkı hamurun ana malzemeleri gibi bizi şekillendiren kişi ve konuların hayatımızdaki yerini, miktarını ve yoğunluğunu oransal olarak doğru ve dengeli konumlandırmamız gerekiyor.  


Aslında öncelikle bizzat kendi iyiliğiniz için bunu yapmamız gerekiyor ki sonrasında yakın çevremize de yararımız olabilsin. Bizi yükselten, bize olumlu artılar katan ve iyileştiren kişilerle daha çok vakit geçirmek ve bir arada olmak, toksik ve negatif ilişkilerden ve kişilerden imtina etmek ve hayatımızdaki yerlerini asgariye indirmek ne kadar faydalı ise, aynı şekilde bunlardan kazandıklarımız da çevremize daha sağlıklı meyveler vermemizi mümkün kılacak.  


Geçmişe takılı kalmak, ataların ve eski büyüklerin aile dizimini taşımak, bizi mutsuzluk ve depresyona iten saikler ve kişilerden uzak durmak, nüvemizi güzellik ve iyilik ile yoğurmak; bizi biz yapan malzemeleri, onların hayatımızda kapladığı yeri, miktarı ve hayatımıza yaptığı müdahaleleri sınırlamak aslında çok büyük oranda bizim elimizde. Yani sürekli cips ve abur cubur ile beslenmeyi ve ekran karşısında sedanter bir yaşamı seçmek de bir tercih; dengeli ve sağlıklı gıdalar almak ve basit egzersizler yapmak da başka bir tercih. Vereceğimiz meyveleri besleyen de tam olarak bu damarlar aslında...


Her ikisinin de meyvelerininin farklı meyveler olacağını görebilmek çok da zor değil. Zor olan iyilikte ve sağlıklı olanda kalmayı tercih etmek, devamında bunu gündelik hayata aktarmak ve düzenli ve disiplinli bir süreklilik içinde iyilik halinde kalabilmek...


Hayatımda üç kriter ve şiardan birisi olarak kabul ettiğim ve en sevdiğim motto ile bitireyim: "her tercih, aslında bir terk ediştir!" Lütfen tercihlerimizin bizi şekillendirdiğini unutmayalım...


İyilikle kalın ve iyilik de kalın... Lütfen 🙏...


Nevfel Baytar 

14 Nisan 2024 

Pazar

Beykoz...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Masal

Masal ... Neden olsun isteriz, Masallardaki aşklar gerçek? Mutlu gülüşler sonsuz, Birliktelikler, sorunsuz? ... Niye çok isteriz hep? O da beni - benim kadar, Ve hatta benden de çok... Daha da çok sevsin diye? ... Nedir karşılıksız aşkları; Bu kadar değerli ve unutulmaz, Kavuşulan aşkları ise sıradan yapan? Nedir aşkı, maşuktan bile kopartan? ... Niye bekleriz hep, tutkuyla sevip de, Karşılık bulamadığımız aşklar; Önümüzde serpilip büyüsün diye, Bilerek ve beyhude bir çırpınış ile? ... Neden çok sevilen anlamaz, Sevildiğini ve değer verildiğini? Bu güzel masalın her harfinin Bizzat kendisi için; yazılıp, çizildiğini?  ... Neden küçümsenir ki sevenin sevgisi? Niye görülmez bülbüle yâr olan gül bahçesi? Niçin hep bir inat, hep bir tafra yüceltir, Ve daha değerli kılar, yarım bırakılan sevgiyi? ... Karşılık almadan sevebilmek, Ne kadar da ilahi ve yücedir, halbuki... Kim, neden heba eder ki aşığının sevgisini? Ve rehberi yapar boş yere kendi ümitsizliğini? ... Sen de biliy...

HAYATINIZI DÜZENE SOKACAK 20 ALIŞKANLIK

Hayatınızı Düzene Sokacak 20 Alışkanlık Öncelikle herkese güzel bir hafta sonu dileklerimle. Umarım hayatınızın akışını arada bir durup sorguluyorsunuz. Yanlış anlaşılmasın sakın. Felsefi ve ontolojik bir var oluşçuluk ve bütüncül bir yaşam kaygısını sorgulamacı bir tutum ile irdelemek değil niyetim asla.  Bugüne hafif gibi görünen ama yaşam kalitemizi engelleyen, başarıya ve hedeflediğimiz amaca giden yolda bizi sekteye uğratan bir takım olumsuz davranışlarımızı ve nispeten kötü alışkanlıklarınızı azaltmaya yönelik bir takım önerilerim olacak.  Düzenli takip ettiğim bir kaç yabancı motivasyon ve kişisel gelişim hesabı var. Daga çok Amerikalıların bakış açısı ve dünya görüşü ile şekillenmiş tavsiyeler bunlar. Ben buradaki önerileri biraz bizim ülke ve insanımız bağlamına uyarlamaya çalıştım.   Hepsinin de değerli öneriler olduğunu düşünüyorum.  Küçük adımlarla giderek, hepsini değil belki ama dört beş tanesini bile uygulama geçirmek oldukça olumlu de...

Kendinizi Aşmanın 33 Yolu

Kendini Aşmanın 33 Yolu (İlk 15 Adım!)  Hemen hepimiz kendimize dair bir takım serzeniş ve şikayetler içerisinde oluyoruz. Az veya çok... İstemsizce veya üstüne basa basa şikayet ediyoruz.  Bazı şikayetlerimiz fiziksel şartlarımız ile ilgili. Kimimiz boyundan memnun değil, kimimiz kilosundan. Kimimizin beli kalın, bazılarımızın kırışıklıkları çok.  Kimimiz göz rengini lens kullanarak, kimimiz de fazla kilolarından sert diyet yaparak kurtulabiliyor.  Kimimiz ticari zekasının azlığından şikayetçi; kimimiz ise sinirlerini kontrol edemeyerek çevresini kırıp dökmekten. Bazılarımız ise tam bir toksik canavara dönüşmüş durumda, travmalarının acısını bi-haber olan yakın çevresinden çıkartıyor... Kimimiz bazen bir duygu süpürgesi,  kimimiz kalp buldozeri, kimimiz de ilişki mengenesi...  Ama her şey bir yana, hayat devam ediyor. Stoacı bakış açısını benimsemiş bir fani olarak, kendimizi sevmemiz, kendimizi iyi tanımamız ve içimizdeki o potansiyeli uyandır...