Ana içeriğe atla

Eski Bir Dostu Ziyaret


Tırtıl Adam

Belki sizler de fark ettiniz. Pek bir şey paylaşmıyorum ve uzun süredir canım oldukça sıkkın ve yoğun bir atalet duygusu ile sarmalanmış, kozadan çıkmayı bekleyen bir ipek böceği gibi; kendi yumuşak zırhımın içinde sanki düğümlenmiş ama dışarı fırlamaya hazır, lakin kanatları güçsüz bir kelebek gibi umutlu; ancak bir taraftan da kişisel gelişim ve değişimimin getirdiği bilinmezlikle karışık bir kaos duygusu içine gömülmüş bir biçimde biçare ve yorgun bir haldeyim.

Şimdi kelebeklere özgü petek dokusu gözlerim ile bir tırtıl olarak örmeye başladığım ipek tabutumun içinden dışarıdaki ışığı görebiliyorum, sabahın güneş ışıkları içeri sızıyor ve kocaman gözlerimi yalıyor. Aslında mutsuzluğumun nedenini uçmayı bekleyen bir kelebek namzeti olarak çok iyi biliyorum. Bunun iki nedeni var. Tırtıl olarak başladığım bu metamorfozun içine hapsolduğum kozanın içinde durmamı öğütleyen zihnimin bana oynadığı ikili oyundan neden umutsuzca çıkmayı beklediğimi gayet iyi biliyorum. Bu benim kendimle olan sorunum. Hayallerim var ve bunu yapmak için gözümü açmam, kanatlarımı silkelemem, doğrulmam, kozanın içinden çıkmam ve -”evet, merhaba dünya, işte yeni ‘ben’, geliyorum - kanatlarımı mavi gökyüzüne açmaya geldim, bulutlar ile hemhal olmak için uçmaya hazırım!” demem gerekiyor. 

İkincisi, zannederim, kozanın dışında görmeyi istemediğim ama var olduğunu çok iyi bildiğim ve hissettiğim ülkedeki şartların - yani ekonomik, siyasi, kültürel ve doğal veya insan kaynaklı afet ve felaketlerle örülü hayatın koşullarının dayatmalarını biliyor, ama bunlarla yüzleşmeyi sevmiyorum. Güçlü bir ekonomi güven ve istikrar üzerine kurulu bunu da biliyorum. Yaklaşan bir dizi kişisel ve siyasi kararların eşiğinde olduğumuzun da gayet bilincindeyim. Kozada geçen bu olgunlaşma ve evrilme süreci içinde; çok şey düşündüm, çok şey yazmak istedim. Sadece kendimi tuttum. 

İlk silkinişi eski can dostum, Cahit’i tam adıyla Cahit Cibati’yi ziyaret ederek yapmak istedim. Kafamda, “kentsel dönüşümler” müziği çalarken, sabahın köründe, Beynam Ormanı yakınlarına karavanını konuşlandırmış olan dostumu ziyarete gitmeye karar verdim. Kanatlarımı açmama en çok yardım edecek şeyin öncelikle beyin kaslarımı çalıştırmak olduğunu elbette biliyordum. Uçmayı - ancak uçurumdan atlamayı tercih eden bir adamdan öğrenebilirdim - değil mi? 

Takvim yaprakları Nisan 1’i gösterirken ve Ramazan ayının bu soğuk ama güneşli sabahında erkenden yola koyuldum. Cahit bu ziyaretimden muhtemelen hoşnut olmayacak, onun oruç konusundaki düşüncelerini iyi biliyorum. Ben ikram ettiği çayı içmeyince canı sıkılacak. Bunu da biliyorum. O sigarasının dumanını bilerek yüzüme doğru üfleyerek, tüttürür ve çayını yudumlarken, kafamdaki deli sorulara filozofça cevaplar verse yetecek bana, kozanın dışındaki ışığı ancak böyle bir bilge bana gösterebilir, yüzümü tutup güneşe çevirerek.

Zor bela, Mart ayında yağan hafif karın yumuşattığı humuslu toprağa basarak, karavanın kapısını tıklattım. Ona geleceğimi söylememiştim. İçeriden ses geldi, “Bekle biraz Nevfel, geliyorum - Allah bilir neler soracaksın sabah sabah yine!”, diyerek homurdandığını duydum. Sesi yükseldi; “Sana çay falan da yok! Zaten içmezsin ki! Kutsal ayın dindarı - onbir ayın oynağı herif! Sanki Tanrı’n sen üç dört hafta aç kalınca musmutlu olacak, seni hurilerin çıplak banyo yapığı ballı sütlü ırmaklarla çevrili konaklarında ve saraylarında Aden Cennetine alacak, diğer aylarda ne haltlar yediğini bilmiyor sanki!”

Susmuyordu Cahit, sesi yükselmeye devam etti, çakmak sesini duydum ve içtiği sert sarma Adıyaman tütününün tellenmiş sigara dumanı küçük pencereden burnuma kadar geldi: “Bir de siz çok sahtekarsınız biliyor musun? Hadi Ramazan, neyse...Biraz öz-disiplin falan var içinde. Metabolik olarak da iyi gelir senin gibi gecenin köründe abur cubur yiyen adamlara! Ama anlamıyorum sizin gibi adamları, üstadım! Bazen tek gece ibadet ederek, üç beş eğilip kalkarak, yıllarca yaptığınız günahların pat diye silineceğine inanmak? Matematiksel olarak imkansız bir denklem bu... Akıl kârı değil. Ama doğru, tanrı Rahman ve Rahim!, bağışlar hepinizi, siz çalıp çırpmaya ve Kendisi ile insanları aldatmaya devam edin bakalım...”

Bu arada rahim kelimesine takıldı aklım. Kozanın insan için olan versiyonu diye geçirdim aklımdan. Anne karnı. Içimden Rahim olan Allah, elbette bağışlar dedim, Cahit’e hiç aldırmadan. Bu arada, pleksiglas uyduruk karavan kapısı gıcırdadı ve filozof söylene söylene çıktı soğuk Nisan sabahında, kareli bermuda pantolununun örgü kemerini bağlarken. Sigara ağzında, dudağının kenarında: “N’aber can dostum, niyetlisin herhalde dedi, seni 12 yaşından beri tanıyorsam?” 

Cevabı o da biliyordu elbette. Elinde peşpeşe çay içmekten dibi kararmış ince belli tek bardakla merdivenden inerken...

”Cahit, seninle neredeyse iki aydır görüşmedik ve şu anda hayatımda bazı kararlar almanın arefesindeyim”, dedim. “Kafam da çok karışık. Ülkenin hali zaten ortada. Sen eski bankacı ve sağlam ekonomistsin. ODTÜ’de derece yaptın. Yurtdışı master. Danışman oldun. Para babası bir borsa analisti oldun. Çok iyi bir yatırım danışmanısın. Sağol bu arada - söylediğin hisselerde dibi gördü. 12 bin zarardayım bu ay! Danke sehr gut! Sen tabi sağlam yaptın yatırımını!"

“Lan oğlum, hem oruçlusun, hem de hala para, dünya, eyyamcılık, nereden ekstra ne gelir, huzur hakkı, yetim hakkı, cebimin derdi, falan filan! Sen niçin oruç tutuyorsun ki? Arınmak için değil mi? Senin tayfa oruç tutuyor da ne oldu? Tokatlamadık bir şey bırakmadınız, ne kaldı gençlerle bunca masum yetimlere? Yeni nesillere ve ezip geçtiğiniz yoksullara be bıraktınız 21. yüzyılda? Bir de aç kalınca yoksulun halinden anlayacaksınız, öyle mi? Gözünüz doymuyor ki, aç kalmayı beceresiniz... Oğlum önce açlığı beyninizde çözün sonra müslüman oldum deyin. Talancı adamlar oruç tutsa ne olur! Boşversene!, dedi... 

Ben bunları duymadan devam ettim: “Sen sonra kalktın, birden bire pat diye her şeyi bıraktın. Yazarlık yapacağım diye kendini izole ettin, geldin bu dağın başında. Eminim düşünmeye çok vaktin oluyor. Bana hayatta başarıyı anlatmanı istiyorum. Biliyorum sen felsefe seversin, sağlam bir Stoacı olarak bana yardımcı olabilir misin?”

“Sabahın köründe bunun için mi geldin?” dedi yüzüme ters ters bakarak! “Bu mu sorun yani? Bunca açlık varken. Ramazan üstelik de. Yine seninkisi iç dünyana dair çok bireysel dertler. Yeryüzü yanarken. Gerçi insanın içindeki kıvılcım ile başlayan yangın tüm yeryüzünü kül eder, her şey sen de başlıyor ve sen de bitecek dostum, önce kendine inan ve güven!”, dedi sigarasının külünü kar öbeğinin üzerine boca ederken! 
“Demek başarı nedir diye sormaya geldin? Hem de çay, kahve, sigara falan da istemiyorsun benden? Madem konuşacağız, ōncelikle, Epiktetos'un şu sözünü unutma sakın: "İnsanların sorunu, istediklerini elde etmekte değil, istediklerini bilmemektedir." Ayrıca, Buda’ya atıf ile, Bhagavad Gita'da da şöyle denir: "Kendi görevini yap, sonuçları düşünme." 

- “Peki, başarıya ulaşmak için ne istemeliyim?”

Cahit, biraz düşündü: “İyi bir soru. Azıcık eleştirel düşünce dersleri almanın ve üniversite bu dersi vermenin faydası olmuş sana... Çin bilgesi Lao Tzu şöyle der: "Başarılı olmak için, insanların kalplerini kazanmak gerekir." Başarı, başkalarının saygısını ve takdirini kazanmakla ilgilidir, ama aynı zamanda kendimize saygı duymak ve kendimizle barışık olmakla da ilgilidir. Ramazan vesilesi ile de söyleyeyim. Senin tâbi olduğun İslam düşüncesi de, insanların başarıyı, iç huzur ve dengeli bir yaşamla elde edebileceklerini öğütler, sağa sola saldırmadan, dingin ve mutedil ol! Bugünün işini yarına bırakma, elindeki işini bitir! Yarın ölecekmişsin gibi düşün, hiç ölmeyecek gibi de yaşa. Elindeki fidanı dikmeyi asla unutma! Senin bilge nebinin dediğine uysanız adam olacaksınız zaten!”


- “Peki, nasıl olacak bu, bunca şeye nasıl sadık kalacağım, dirayet mi, itidal mi öneriyorsun bana?”, diye yüzüne baktım, kırçıl ve grileşmiş sakalını sıvazladı. Ben de o sırada dışarıda unuttuğu ıslak ve soğuk tahta tabureye otururken, o da başını kaldırıp, havaya doğru bakarak söyle dedi:  

Seneca şöyle demiş: "Kendi hedeflerimize sadık kalmak için, düşüncelerimize ve eylemlerimize odaklanıp dikkat etmeliyiz. Başkalarının ne düşündüğü veya ne yaptığına değil, kendi doğrularımıza odaklanmalıyız, bak bana, bu dağın başında, inziva halinde yazıyorum. Bol bol kitap okuyorum. Hikaye yazıyorum. Biliyorsun ben inancımı kaybedeli çok oldu. Artık doğuymuş, Çinmiş, Hintmiş yok Hristiyan batıymış diye bakmıyorum. Bunları geçeli çok oldu... Ortak dil ve aklın peşindeyim! Senin dinine benzemez gibi görünse de, Şintoizim de, Budizm de, yaşamın orta yolu olarak bilinen, aşırılıklardan kaçınarak dengeli bir yaşam sürmeyi öğütler. Demin bana soru sorarken kullandığın kelimeyi çok severim. ‘İtida’l çok önemli mutluluk ve başarı için. İstikrar ve itidal! İkisini birleştir ve başarı ile mutluluğu yaşa!”


Devam etti, çayını yudumlarken, Bak, aziz dostum!, Çin filozofu Konfüçyüs şöyle der: "Kendini tanımak, bilgeliktir." Kendine karşı dürüst ve samimi bir şekilde bakmalısın! Neye önem verdiğine, ne tür bir insan olmak istediğine karar ver ve iyi düşün ve aklında çizdiğin, olmayı hayal ettiğin o adam silüetini et ve kemiğe büründür. Sen akıllı adamsın. Aç artık kanatlarını... Özgürce uç... Zihninin seni götürmeyeceği yer yok. Kitapları kanatların gibi düşün. Bin üstüne ve uç, aynı benim yaptığım gibi. Ufuktaki hayaline odaklan. Ve asla en sevdiğim adam gibi adam Marcus Aurelius'un sözünü unutma: "Hayatının kalitesi, düşüncelerinin kalitesine bağlı." Başarıya ulaşmak için, önce olumlu ve yapıcı düşüncelere odaklan ve hedeflerine ulaşmak için sürekli ve istikrarlı çaba göster, itidalli ol. Az yap ama asla kopma hayallerinden! 
Sana doktor reçetesi verir gibi bir liste vereceğim. Ben analitik bir adamım biliyorsun! Mühendisliğin faydası budur, sistematik olmak. Başarıyı sürdürmek için de not al ve kopmadan, bıkmadan şunları yap:

- “Erdemli bir yaşam sür! Omurga her şeydir! Bakma sen siyasete, siyasetçilere, kanma onların söylediklerine. Doğru adamlar olsalar öğütledikleri ile yaptıkları bir olurdu. Özü sözü bir adamlara güven sadece. Her şeyden önce seni mutlu edecek kendi hedefine odaklan. Bu arada, benim telefonum kapalı ama kulağım delik, geçen buraya geldiler, seni bana sordular, bir danışmanlık teklifi almışsın bir partiden? Hem de en tepeden? Önce sevdiğin kişilere ve işine odaklan! Başarılarını ve başkalarının başarılarını kutla ve bundan çekinme, ama başarıya ulaştığında da alçakgönüllü olmaya devam et, güç zehirlenmesi geçirme! Sarhoş olma! 

Gülümsedim, elini sıkarken... “Ramazan da sarhoş olmak mı dedim içimden! Normalde bile olamadım ki”, diye geçti aklımdan. Sonra ikiyüzlülüğüm ile yüzleştim... Sağol dedim, dudak ucuyla... Sonra sarıldım Cahit’e. Sigara kokuyordu her yeri... Sarma cigara... Orucum bozulmaz herhalde diye geçti aklımdan...

- "Başarı ve mutluluk yolculuğunda dirayetli olmanı dilerim. Unutma ki başarı ve mutluluk, sadece dış dünya ile değil, iç dünyan ile de ilgilidir. İç huzur ve dengeyi bulduğunda, başarı ve mutluluk daha kolay elde edilir. Senin dediğin gibi aslında. Sen cevabı biliyordun bana gelmeden önce de: “İtidal ve istikrar. Şiarın bu iki kelime olsun”. Hem mutlu, hem de başarılı olcaksın!", dedi iyice azalmış izmarit sigarasından bir nefes daha çekip, çayını yudumlarken sırtıma vurarak. 

Gökyüzüne baktım. Bu sabah da güneş pırıl pırıldı... Kanatlarımı açtım ve uzaklaştım... 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Masal

Masal ... Neden olsun isteriz, Masallardaki aşklar gerçek? Mutlu gülüşler sonsuz, Birliktelikler, sorunsuz? ... Niye çok isteriz hep? O da beni - benim kadar, Ve hatta benden de çok... Daha da çok sevsin diye? ... Nedir karşılıksız aşkları; Bu kadar değerli ve unutulmaz, Kavuşulan aşkları ise sıradan yapan? Nedir aşkı, maşuktan bile kopartan? ... Niye bekleriz hep, tutkuyla sevip de, Karşılık bulamadığımız aşklar; Önümüzde serpilip büyüsün diye, Bilerek ve beyhude bir çırpınış ile? ... Neden çok sevilen anlamaz, Sevildiğini ve değer verildiğini? Bu güzel masalın her harfinin Bizzat kendisi için; yazılıp, çizildiğini?  ... Neden küçümsenir ki sevenin sevgisi? Niye görülmez bülbüle yâr olan gül bahçesi? Niçin hep bir inat, hep bir tafra yüceltir, Ve daha değerli kılar, yarım bırakılan sevgiyi? ... Karşılık almadan sevebilmek, Ne kadar da ilahi ve yücedir, halbuki... Kim, neden heba eder ki aşığının sevgisini? Ve rehberi yapar boş yere kendi ümitsizliğini? ... Sen de biliy...

HAYATINIZI DÜZENE SOKACAK 20 ALIŞKANLIK

Hayatınızı Düzene Sokacak 20 Alışkanlık Öncelikle herkese güzel bir hafta sonu dileklerimle. Umarım hayatınızın akışını arada bir durup sorguluyorsunuz. Yanlış anlaşılmasın sakın. Felsefi ve ontolojik bir var oluşçuluk ve bütüncül bir yaşam kaygısını sorgulamacı bir tutum ile irdelemek değil niyetim asla.  Bugüne hafif gibi görünen ama yaşam kalitemizi engelleyen, başarıya ve hedeflediğimiz amaca giden yolda bizi sekteye uğratan bir takım olumsuz davranışlarımızı ve nispeten kötü alışkanlıklarınızı azaltmaya yönelik bir takım önerilerim olacak.  Düzenli takip ettiğim bir kaç yabancı motivasyon ve kişisel gelişim hesabı var. Daga çok Amerikalıların bakış açısı ve dünya görüşü ile şekillenmiş tavsiyeler bunlar. Ben buradaki önerileri biraz bizim ülke ve insanımız bağlamına uyarlamaya çalıştım.   Hepsinin de değerli öneriler olduğunu düşünüyorum.  Küçük adımlarla giderek, hepsini değil belki ama dört beş tanesini bile uygulama geçirmek oldukça olumlu de...

Kendinizi Aşmanın 33 Yolu

Kendini Aşmanın 33 Yolu (İlk 15 Adım!)  Hemen hepimiz kendimize dair bir takım serzeniş ve şikayetler içerisinde oluyoruz. Az veya çok... İstemsizce veya üstüne basa basa şikayet ediyoruz.  Bazı şikayetlerimiz fiziksel şartlarımız ile ilgili. Kimimiz boyundan memnun değil, kimimiz kilosundan. Kimimizin beli kalın, bazılarımızın kırışıklıkları çok.  Kimimiz göz rengini lens kullanarak, kimimiz de fazla kilolarından sert diyet yaparak kurtulabiliyor.  Kimimiz ticari zekasının azlığından şikayetçi; kimimiz ise sinirlerini kontrol edemeyerek çevresini kırıp dökmekten. Bazılarımız ise tam bir toksik canavara dönüşmüş durumda, travmalarının acısını bi-haber olan yakın çevresinden çıkartıyor... Kimimiz bazen bir duygu süpürgesi,  kimimiz kalp buldozeri, kimimiz de ilişki mengenesi...  Ama her şey bir yana, hayat devam ediyor. Stoacı bakış açısını benimsemiş bir fani olarak, kendimizi sevmemiz, kendimizi iyi tanımamız ve içimizdeki o potansiyeli uyandır...