Ana içeriğe atla

Intermittent Fasting 101


Intermittent Fasting 101
Hayatımın hiç bir döneminde diyet yapmadım. Belirli zaman, miktar ve yiyecek gruplarına bağlı kimi zaman ağır ve kısa süreli ve bazen de uzun süreli diyet yapan arkadaşlarım oldu çevremde. Çalıştığım iş ortamları kadın-yoğun ortamlar oldu genelde. Diyet kelimesi de en çok bu tür ortamlarda kulağınıza çalınıyor ister istemez. Bir kaç dönem Amerikalı hocalar ile çalıştım yüksek öğretim kurumlarında. Onların antrenör ve sporcu eşlerinden "Paleo Diet, Crash Diet, Carb Diet" tavsiyeleri dinlemiştim uzun uzun...

Okuduğum ve çalıştırdım okulların yemekhane girişlerinde hep kalori cetveli olurdu. Besinlerin rakamsal kcal değerleri... Rakamların neye tekabül ettiğini pek anlamasam da zannederim yasal bir zorunluluk bunu yazmak belli sayıda çalışan ve personel olunca. Kendi adıma konuşmak gerekirse, düzenli olmasa da bir ara futbol oynadım, okul takımı ile 5k kros düz koşu yaptım, hepsi tamamen amatörce idi ama hiç bir zaman beslenme kontrollü spor yapmadım. Hepsinde de yaptığım şey özünde bilinçsiz beslenme idi.

Zannederim pek çok şeyde olduğu gibi diyet konusunda da bazen dünyada bir takım trendler oluyor. Atkins, Paleo, Vegan, Keto ve DASH isimlerini kitapçılarda gittikçe raflarda sık sık gördüm. Bir dönem akupunktur diyeti yapan tanıdıklar oldu. Elbette, Türkiye de pek çok medyatik diyetisyen var. Saraç, Kümeli, Koçak, Bradley, Karatay gibi isimlerin diyet kitaplarını da gördüm ama içerikleri konusunda en ufak bir fikrim yok... 

"Diet" aslında kelime anlamıyla İngilizcede "beslenme" demek. Diyet yapmak deyince ilk akla genelde az yemek yemek geliyor. Hâlbuki gerek sağlık, gerek vücut yapısı, gerek ameliyat öncesi ve sonrası veya özel metabolik ve kronik koşullar nedeniyle kontrollü beslenme türlerini takip etmek diyet yapmak demek. Eskilerin tabiriyle "doktor perhiz verdi!" Sülalede diyabet, tansiyon ve kardiyal vakalar çok olunca bol bol duyuyorsunuz bunları... Bir dönem tıp fakültesi, hemşirelik, fizyoterapi, diş hekimliği öğrencilerine tıbbi ingilizce dersleri verince daha da aşina oluyorsunuz bu kavramlara. 

Tüm bunlardan hariç, bir de dini anlamda yapılan oruç türleri var.  Dünyanın hemen her büyük dini bir tür arınma ve bir takım dünyevi hırs ve arzulardan uzak durma adına (abstenance & purification) oruç tutmayı tavsiye ediyor. Örneğin en yaygın din olan Hristiyanlıkta pek çok oruç tipi varmış, ben de yeni öğrendim çoğunu: 

Büyük Oruç: Hristiyanlığın en önemli oruçlarından biridir ve Paskalya öncesinde kutlanır. 40 gün boyunca sürer ve Hristiyanlar bu süre boyunca yemek, içmek veya belirli yiyeceklerden kaçınabilirler.

Kutsal Hafta Orucu: Hristiyanlığın en kutsal haftası olan Paskalya Haftası'nda kutlanır. Bu oruç, Paskalya Pazarı'na kadar devam eder ve Hristiyanlar genellikle haftanın belirli günlerinde yemek veya içmekten kaçınırlar.

Cuma Orucu: Bazı Hristiyan toplulukları Cuma günleri oruç tutarlar, özellikle Büyük Oruç ve Kutsal Hafta sırasında.

Kilise Oruçları: Bazı Hristiyan kiliseleri, belirli günlerde oruç tutmayı teşvik eder. Örneğin, Katolik Kilisesi, Kutsal Çarşamba ve Kutsal Cuma gibi belirli günlerde oruç tutmayı önerir.

İslâm da üç aylar, Muharrem orucu, Bayram oruçları, (mecburi) kefaret orucu, nafile oruç, Pazartesi ve Perşembe orucu ve elbette Ramazan orucu var. Hepsinde de aynı düşünce var: Arınma ve dünyevi arzulardan bir nebze de olsa uzak durma. Bir tür inziva ve el etek çekme... Kimi mütedeyyinler bunu umre ile birleştirerek daha da güçlü bir irade sürecine giriyor... 

Başka dinlerde de oruç var. Neredeyse altta yatan amaç hep aynı gibi. Hedonist ve karnal dürtülerden imtina etmek ve bir tür nefs terbiyesi... Umberto Eco'nun çok meşhur romanı Gülün Adı'nı okuyanlar bilir bunun ne anlama geldiğini. Sadece Sean Connery'nun muhteşem oyunculuğu için bile izlemek gerekir filmini de... 

Ya diğer dinler nasıl bakıyor konuya? Söyle açıklamalar buldum web de:

Yahudilikte, oruç Yom Kippur, yani Kefaret Günü'nde kutlanır ve Yahudiler yiyecek, içecek ve diğer fiziksel ihtiyaçlardan 24 saat boyunca kaçınırlar. Bu oruç, günahları bağışlamak için bir yol olarak kabul edilir ve Yahudi takviminin en kutsal günlerinden biridir.

Hinduizm'de ise oruç, birçok farklı amaç için farklı türlerde kutlanan yaygın bir uygulamadır. Bazı Hindu'lar haftanın belirli günlerinde oruç tutarken, diğerleri belirli süreler veya belirli festivaller sırasında oruç tutarlar. Oruçun, vücudu ve zihni arındırmaya yardımcı olduğuna inanılır.

Budizm'de oruç, esas bir dini ibadet olmasa da, bazı Budistler meditasyon ve öz disiplin için oruç tutmayı tercih ederler. Bazı Budist rahipler ve rahibeler de oruç tutarlar.

Sihizm'de oruç yapmak zorunlu değildir, ancak bir bağlılık ve öz disiplin amacıyla sıklıkla kutlanır. Bazı Sihler haftanın belirli günlerinde veya belirli festivaller sırasında oruç tutarken, diğerleri kefaret olarak daha uzun bir süre oruç tutmayı tercih edebilirler.

Gördüğünüz üzere her dinde oruç ibadeti değişkenlik gösteriyor, süresi uygulama biçimi ve dikte ettiği sınırlılıklar olarak... Zannederim ortak olan fikri altyapı sadece bedenen değil aslında ruhen de bir tür dinlenme. Ruhani bir inziva: Kin, arzu, tutku, şehvet, ihtiras, tamah, vb duyguları azaltmak; belki de baskılamak, ertelemek gibi amaçlar var... Hristiyanlıkta Yedi Büyük Günah arasında yer alan "gluttony"ye karşı (aşırı yeme içme eğilimi) bir tür çözüm zannederim. Seven filmini de izleyin bu konuda genç Brad Pitt ve Edward Norton eşliğinde...

Şu ara çok popüler olan "intermittent fasting", yani aralıklı oruç, bir kişinin oruç tutma ve yeme arasında döngüsel olarak geçiş yapmasını öngören bir yeme (perhiz) düzeni ve çeşitleri de şunlar imiş:

Zaman kısıtlı beslenme: Günlük yeme penceresini belirli bir saat dilimine (örneğin 8 saat) sınırlamak ve geri kalan saatlerde (örneğin 16 saat) oruç tutmak. İslamî oruç benzeri?

Alternatif gün orucu: Normal yeme günleri ile önemli ölçüde kalori kısıtlaması (örneğin 500 kalori veya daha az) içeren günler arasında dönüşümlü olarak geçiş yapmak.

5:2 diyeti: Haftanın 5 günü normal yeme ile geçirilirken, kalan 2 gün için kalori alımını 500-600 kaloriye indirmek.

Aralıklı orucun potansiyel faydaları arasında şunlar yer alır demiş beslenme uzmanları:

Kiloların azalması: Aralıklı oruç, kalori alımını azaltmaya yardımcı olarak kilo kaybına neden olabilir.

İnsülin hassasiyetinin artması: Aralıklı oruç, insülin hassasiyetini artırmaya yardımcı olabilir ve tip 2 diyabet riskini azaltabilir.

İnflamasyonun azaltılması: Aralıklı oruç, vücuttaki inflamasyonu azaltmaya yardımcı olabilir ve çeşitli kronik hastalıklarla ilişkilendirilir.

Beyin fonksiyonunun geliştirilmesi: Aralıklı oruç, beyin fonksiyonunu geliştirebilir ve Alzheimer ve Parkinson gibi nörodejeneratif hastalıkların riskini azaltabilir.

Uzun ömür: Bazı çalışmalar, aralıklı orucun hayvanlarda ömrü uzatmaya yardımcı olabileceğini göstermektedir, ancak insanlarda aynı etkinin olup olmadığını belirlemek için daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır.

Bunca şeyi Ramazan Ayının üçüncü gününde Yahudiler için kutsal olan sabbatik bir Cumartesi günü neden anlattım? Burada felsefi bir soru var sorulması gereken... Beden ve nefs terbiyesi, ruhani arınma çabalarının ötesinde Tanrı (God, Gott, Dieu, Dios, Shangdi, Bhagwan, Kami, Bog, Allah, Yaradan, Rabb) neden, oruç tutarak insanların aç kalmasına ve açlık çekmesine ihtiyaç duysun? Tüm kainatı, nebulaları, yıldızları gezegenleri, suyu, ağaçları, hayvanları ve tüm canlıları yaratan yüce yaratıcı neden bizim bir kaç saat, gün, hafta veya ay aç kalmamızı istesin? Üstelik azgınlık yapan tuğyana kaçan insanoğlu ise bunu neden tanrı insanlardan istesin? Haşa - ne işine yarayacak insanların karnının boş olması?

Şayet bir şeyleri fiziksel olarak yemekten imtina etmek isteniyorsa; "Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı." (Bakara Suresi, 183. Ayet) bunun daha derin ve yüce bir sebebi olmak zorunda değil mi? 

Dünyada açlık çeken ve aç yatağa giden milyonlarca insan var... Ülkemizde bile büyük bir grup insan kategorik olarak yoksulluk sınırından açlık sınırına doğru yoksullaşarak giderek yaklaşmakta... Fakir ülkelerin durumu ortada... ABD ve Avrupa gibi görece zengin ve müreffeh ülkelerde, obezite diye toplumsal medikal bir sorun var maliyeti çok yüksek. 

Diğer taraftan, ekonomik olarak pek çok gıda türüne erişimi kısıtlı ve sınırlı milyarlarca insan var yeryüzünde... Tarım ve su koşullarının küresel ısınma ile üretimi zorlaştırdığı elverişli bölgelerin alanı da azalıyor ve bu olumsuz durum artmaya da devam edecek gibi görünüyor... 

Toplumsal paylaşım, dayanışma, empati ve başkasının acısını ve yoksunluğunu ve yoksulluğunu hissetmek bazen bireysel bedenî bir terbiyeden daha güçlü ve belirgin etki yaratabilir insan hafsalasında. Bedenin bazı şeylerin yoksunluğunu çekmesi toplumsal empatiyi ve sorgulamayı da beraberinde getirebilir.. Neden açlık var? Kötülük sorunsalı nedir? Adil paylaşım nedir? Açlık gerçekte yoksulların bir sorunu mu, yoksa doymak bilmeyen tokların ve zenginlikle gözü dönmüş "gerçek açların" yarattığı bir sorun mu? gibi soruları sormak gerekir Ramazan ayında... Doğru soru belki de; "Bazı insanlar neden doymak bilmiyor ve bu nasıl durum bir kötülük sorunsalı yaratıyor?" olmalı... 

Deprem hepimize bir seyler öğretti zannederim. Yedi tane züccaciye dükkanı olan eski zengin yeni depremzede bir vatandaşın tespitinde olduğu gibidir durum belki de? Aslında çok zenginiz ve bunun farkında değiliz belki de? Zannederim oruç bunun gibi şeyleri düşünmek için bir fırsat? Recep, Şaban derken hoşgeldin ya Bayram 😶 diyerek en çok en düşüneceğimiz, entelektüel birikim yapacağımız ayı unutmayalım... Hepimiz için ülkemiz ve dünyada var olan toplumsal realiteyi ve bireysel gerçekliğimizi düşüneceğimiz güzel bir sorgulama ve tefekkür ayı olsun... Kilo vermeyi de unutmayın... Intermittent Fasting 101 ödevi...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Masal

Masal ... Neden olsun isteriz, Masallardaki aşklar gerçek? Mutlu gülüşler sonsuz, Birliktelikler, sorunsuz? ... Niye çok isteriz hep? O da beni - benim kadar, Ve hatta benden de çok... Daha da çok sevsin diye? ... Nedir karşılıksız aşkları; Bu kadar değerli ve unutulmaz, Kavuşulan aşkları ise sıradan yapan? Nedir aşkı, maşuktan bile kopartan? ... Niye bekleriz hep, tutkuyla sevip de, Karşılık bulamadığımız aşklar; Önümüzde serpilip büyüsün diye, Bilerek ve beyhude bir çırpınış ile? ... Neden çok sevilen anlamaz, Sevildiğini ve değer verildiğini? Bu güzel masalın her harfinin Bizzat kendisi için; yazılıp, çizildiğini?  ... Neden küçümsenir ki sevenin sevgisi? Niye görülmez bülbüle yâr olan gül bahçesi? Niçin hep bir inat, hep bir tafra yüceltir, Ve daha değerli kılar, yarım bırakılan sevgiyi? ... Karşılık almadan sevebilmek, Ne kadar da ilahi ve yücedir, halbuki... Kim, neden heba eder ki aşığının sevgisini? Ve rehberi yapar boş yere kendi ümitsizliğini? ... Sen de biliy...

HAYATINIZI DÜZENE SOKACAK 20 ALIŞKANLIK

Hayatınızı Düzene Sokacak 20 Alışkanlık Öncelikle herkese güzel bir hafta sonu dileklerimle. Umarım hayatınızın akışını arada bir durup sorguluyorsunuz. Yanlış anlaşılmasın sakın. Felsefi ve ontolojik bir var oluşçuluk ve bütüncül bir yaşam kaygısını sorgulamacı bir tutum ile irdelemek değil niyetim asla.  Bugüne hafif gibi görünen ama yaşam kalitemizi engelleyen, başarıya ve hedeflediğimiz amaca giden yolda bizi sekteye uğratan bir takım olumsuz davranışlarımızı ve nispeten kötü alışkanlıklarınızı azaltmaya yönelik bir takım önerilerim olacak.  Düzenli takip ettiğim bir kaç yabancı motivasyon ve kişisel gelişim hesabı var. Daga çok Amerikalıların bakış açısı ve dünya görüşü ile şekillenmiş tavsiyeler bunlar. Ben buradaki önerileri biraz bizim ülke ve insanımız bağlamına uyarlamaya çalıştım.   Hepsinin de değerli öneriler olduğunu düşünüyorum.  Küçük adımlarla giderek, hepsini değil belki ama dört beş tanesini bile uygulama geçirmek oldukça olumlu de...

Kendinizi Aşmanın 33 Yolu

Kendini Aşmanın 33 Yolu (İlk 15 Adım!)  Hemen hepimiz kendimize dair bir takım serzeniş ve şikayetler içerisinde oluyoruz. Az veya çok... İstemsizce veya üstüne basa basa şikayet ediyoruz.  Bazı şikayetlerimiz fiziksel şartlarımız ile ilgili. Kimimiz boyundan memnun değil, kimimiz kilosundan. Kimimizin beli kalın, bazılarımızın kırışıklıkları çok.  Kimimiz göz rengini lens kullanarak, kimimiz de fazla kilolarından sert diyet yaparak kurtulabiliyor.  Kimimiz ticari zekasının azlığından şikayetçi; kimimiz ise sinirlerini kontrol edemeyerek çevresini kırıp dökmekten. Bazılarımız ise tam bir toksik canavara dönüşmüş durumda, travmalarının acısını bi-haber olan yakın çevresinden çıkartıyor... Kimimiz bazen bir duygu süpürgesi,  kimimiz kalp buldozeri, kimimiz de ilişki mengenesi...  Ama her şey bir yana, hayat devam ediyor. Stoacı bakış açısını benimsemiş bir fani olarak, kendimizi sevmemiz, kendimizi iyi tanımamız ve içimizdeki o potansiyeli uyandır...